Bir ferdin gerçek yüzünü görmek mi istiyorsunuz? Ona para verin, onu bir makama oturtun, ona güç emanet edin. İşte o zaman insanın içindeki gizli aynayı seyredebilirsiniz. Zira insan yoksullukta iken sabrı öğrenir, güçsüzlükte alçakgönüllülüğü yaşar; lakin imkân eline geçtiğinde insanın perdesi kalkar. Gerçek yüzü ortaya çıkar. Tanınmaz hale gelebilir.
Para, önce masumca sokulur insana. Cukka dolar, sonra kalbine hükmetmeye başlar. Dün aynı sofrada yediği içtiği bir giden, ekmeğini bölüştüğü dostunu, çevresini unutturur. Yoksulun selamı ve kelamı artık ağır gelir insana. Yani cüzdan kabardıkça vicdan ve karekter küçülür.
Makam, yalnızca bir koltuk mudur? Hayır! Sahibini dönüştüren, değiştiren görünmez bir tahttır. O koltuğa oturan, kalkmayı unutmaya başlar. Koltuğa yapışır. Atasından kalan miras gibi görmeye başlar. Dün kapısında sabırla sıra beklediği insanların, bugün kendi kapısında beklemesini ister. Kendisini efendi karşısındakini kul görebilir. Neticede; makam yükseldikçe insanın sesi küçülür. Koltuğun sesi yükselir, koltuk konuşur, konuşturur.
Güç, ise hepsinden zehirli. Öyle insanlar varki bir defa tadına varan, kaybetmek, bırakmak istemez. Adalet diye bağırır ancak terazinin kefesine önce kendi menfsatini ve adaletini koyar. Alkış topladıkça, şak şak edildikçe havaya girer, gerçeklere karşı körleşir, “bana artık ne olur ki ” diyerek veya düşünerek kendi gölgesini dev aynasında görür.
Siyasi, sosyal, ekonomik statüler aslında birer sınavdır. Fakat çoğu insan bu sınavı kaybeder. "Hizmet" için geldiği koltukta millete değil, kendine hizmet eder. Gücü halka değil, yakın çevresine dağıtır. Toplumdan izole olur. Gerçekleri değil, görmek istediklerini veya gösterileni görür. Gerçeklerden kopuk, olup bitenlere kulak tıkayan, insan halinden anlamaz, çevresine toplumuna yabancılaşır.
Bugün etrafımıza bakınca manzara nettir: Tokken görgüsüzleşenler, açın halinden anlamayan, acıma hissi körelen, vicdanın cüzdana hapsolduğu, makamla birlikte kibirlenenler, tepeden bakan, insanları tanımayan, hakir gören, güçle birlikte zalimleşenler, korkutanlar, acımasız olanlar. Adalet hakkaniyet eşitlik ve değerleri hiçe sayanlar. Kendini herşeyin sahibi görenler… Aslını yitirenle... Parayı, makamı, gücü elde edince içindeki gizli kalmış karakterin dışa vurması. Ve soruyoruz: Makam mı büyüyor, yoksa insan mı küçülüyor? Sonuçta, kaybeden yine kişinin kendisi olmmuyor mu?