"Düşük eforlu düşünme" diye bir terim var. "Çabasız düşünme" de deniyor. İnsanın araştırıp, sorgulayıp beynini yorması gerekmiyor.
Türk Eğitim Tarihi'nden anımsıyorum: Kızların okumaması gerektiğini savunan koca koca adamların önemli bir gerekçesi vardı: "Okurlarsa sevgililerine mektup yazarlar." Bilemiyorum, bunu yüksek eforla düşünmüş de olabilirler.
Halit Fahri anılarında anlatıyor:
Kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Gece iki ayrı grup karşı yönlerden gelip sloganlar atarak Taksim'e çıkarlar. Bir taraf "yaşasın" diye bağırırken öbür taraf "kahrolsun" diye çığırmaktadır. Geçişirlerken insanlar ve sloganlar birbirine girer. Bir köşede sırtını duvara dayamış bir ihtiyarcık kalabalıktan birine sorar:
"Ne oluyor evladım? Ne kahrolsun, ne yaşasın?"
"Ne bileyim dayı? Bağır dediler, bağırıyoruz..."
Düşük eforlu düşünme iyidir. Hiçbir şeyi didik didik etmezsin. Beynin yorulup yıpranmaz. Her aygıtın bir ömrü var sonuçta.
Kadına mikrofon uzatmışlar, soruyorlar:
"Memnun musun?"
"Evet, çok memnunum. Ekonomi güzel, her şey çok iyi. Benim engelli maaşım var, gayet güzel geçiniyorum."
"Senin ne engelin var ki bacım?"
Kadın sırıtıyor.
"Ben zihinsel engelliyim abi..."
İşte, yüksek eforlu düşüne düşüne varacağın yer burası. Yorma kardeşim o güzel beynini!..
İyi niyet konulu ironik bir yazı yazmıştım. Başlığı şu: "İyi niyetle büyü yaptırsam günah olur mu?" Tesadüfen, yorum kısmına aylar sonra yazılmış bir paragraf gördüm:
"Selamünaleyküm hocam. Ben evimi 4 ay önce İstanbul'a getirdim. Ama çocuklarım da ben de alışamadık. Çok özledim memleketi fakat eşim istemiyor. Eşimin tekrardan memlekete dönmesini nasıl sağlayabilirim hocam?.."
Ne desem bilemedim. Bu büyü işi de yüksek eforlu düşünme istiyor galiba. Yüksek efor bizi aşar bacım...