Geçmişi: kütüphanelerin raflarından, arşiv belgerinden, akademik kitaplardan öğrenirken, epeyce bir zamandır insanlar cep telefonu ekranlarından öğrenen bir topluluğa dönüştü. Birkaç dakikalık videolardan, Tik Tok bilgilerinden, montajlanmış, sahte belge ve bilgilerden tarihi okuyan azımsanamayacak bir kitle türedi malesef.
Melese şu ki; sosyal medya bilgileri çoğu zaman gerçekler değil, bilinçli bir ideolojik propoganda olmuş. Buradan tarihi öğrenme çabası kolaycılık ve sonunda cehalete esir düşen, içinde nefret barındıran ve kamplaştıran bir tehlike saçıyor.
Sorun; internet eliyle makyajlanmış toplum içi ayrıştırma ve nefret tohumlarını filizlendirip cehaleti egemen kılmak. İdeolojik amaçlarla çekilen kısa videolar, sahte belgelerle donatılmış sosyal medya iletileri, hap nitelikli bilgi ve görüntüler "tarih öğrendiğini " zanneden bir kitle yetiştirilmeye çalışıyorlar. Aslında geçmişi anlayıp, anlatan değil; yalnızca kin ve nefretle yetişen bir kitleyi yaratılmak isteniyor.
Dikkat ediniz; padişah, devlet adamı, tarihi şahsiyetler üzerinden siyasî hamleler, politik hesaplaşmalar yapılabiliyor. Bu sayede fay hatlarını derinleştiren, kırıkları tetikleyen bir nefret alamı oluşturulabiliyor. Kimlik, mezhep tartışmaları yapıp, toplumu ayrıştırabiliyorlar. Palavralar yoluyla insanlara, devletine güvensizlik pompalanabiliyor. Sahte belgeler, politik mücadelelerde cephane, silah gibi kullanılabiliyor.
Tarih milletleri birleştiren ortak hafızadır. Birleştirici genler kodlar taşır. Ancak yapılan tarih öğretmek değil. Toplumsal birlikteliği parçalara bölmektir. Onun için malum odakların en kolay yöntemi gerçek bilgilerle değil; çarpıtılmış, sahte bilgi ve hikayeler, algılar insanları kandırmaktır. Bu sayede insanların öfkesini ve düşmanlığını körükleyip ayrışmış nefret yaklaşımları oluşturmaktır. Öfkeli topluluklar sorgulamaz araştırmaz, karşıda yalnızca düşman arayışında olur.
Bu şekilde ekranlardan yayılan tarih dezenformasyonu bir milletin ortak hafızasını yerle bir eder. Kodlar karışır. Hâlbuki; millet aynı çatı altında, aynı geçmişe bakar. Farklı yerlere bakması arzulanıyor. Maalesef aynı ortamda farklı parçalardan farklı nefretler devşiriliyor. Bu birilerinin bilinçli tercihidir. İnsanlar hakikati değil, kavga etmeyi öğrensin diye yönlediriliyor. Sosyal medya tarihçiliği insanları barıştırmıyor, kayga ettiriyor. Bölüyor, kamplaştırıyor, fikri çatıştışmalara neden oluyor.
Bir milletin her zaman aradığı; toplumsal birliktelik, barış, huzurdur. Millet mazisi ile barışamıyorsa, yanlışını ve doğrusunu kabullenemiyorsa geleceğini nasıl inşa edebilir mi? Tarihimiz insanlık tarihi içinde ders alınacak hazinelerle doludur. Geçmişimizi; internet, sosyal medya, süslü, çarpıtılmış belge ve bilgilerle insanları nefret laboratuvarına dönüştürülmesine müsaade edilmemelidir. Yanlışın içine düşülmemeli, geçmişin hazinesini, kin-nefret, kutuplaşma kaynağı olmaktan kurtarmalıyız. Gelecek, ortak aklın ve gerçeklerin eseri olmalıdır.
Asıl soru şu değil mi?
Gerçekleri mi görmek, bilmek istiyoruz? Yoksa yalanlarla beslenen ve yetişen bir topluluğun öfkelerini mi?