Susmalara övgüler dizilmesi daha çok, boş konuşanlar içindir: Gümüşten değerlidir, olgunluktur, erdemdir, şarkıya benzer, "Konuşmayı öğrenmeden önce susmayı öğrenmek gerekir" filan.
Kırıldığı, gücendiği yahut konuşa konuşa bir yere varamadığı için susanlar olur. Son nefesini vermişler gibi son sözünü söyleyip cümlelere bir kördüğüm atmışlardır. Kalsınlar öyle, zararı yoktur.
"Susma hakkı" diye hukuki bir terim var. Kötülüğü, haksızlığı, hırsızlığı görürsün, bilirsin ama anayasaya falan dayanıp susarsın. Oysa insanlığın en baba yasalarına aykırıdır bu susmalar.
Bireyin susmuşluğunu psikolojide "mutizm" diye adlandırmışlar. Yani ruhsal bir hastalıktır bu. Kuşların dilinin döndüğünü duyarsın, ağaçların fısıldaştığını, taşların arada çığlık attığını... Onların ellerinden gelen ancak budur. Ama düşünme, sorgulama yetisi ve kocaman bir dili olan sensin; susarsın. Her koyun kendi bacağından asılana kadar ama kendi kuyruğuna da basılana kadar.
O vakit Edip Cansever'den ödünç alıp dizeleri, şöyle dediğimiz olmuştur:
"Sus bakalım sen de bıcır böceği
Hişt
Ot musun fasulye çiçeği misin
Seni dinleyecek değiliz"
Bir de şu var, tanık olduğumuz gibi:
"Haydin aslanlarım!" diye ünleyip ileri fırlayan komutan biraz gittikten sonra geri dönüp bakar ki "aslanlar" bulundukları siperden kendisini alkışlamaktadırlar:
"Bravo kapitano, bravo!.."
Sonra işte, aslanlara şöyle diyor Cansever:
"Hanginiz çıktı da iki satır yazdı
Hanginiz kafa şişirdi tutsaklık için
Hanginizin insanlığı tuttu birdenbire
Her şey ama her şey bizden olsun değil mi
...
Ama yaşamaya gelince
Ayrımız gayrımız yok"
Güvercinlerin kanatları kırılırken, çocukların gülüşleri silinirken diyorum: Konuşun efendim! Sustukça daha çok batıyorsunuz...