13. yüzyılın 1. yarıyılında ihtişamlı yıllarının kısa sürede yıkıma zemin hazırlayan sıra dışı bir karakter hikayesi...Bir fani olarak bireysel yaşamda kim olduğumuzu hatırlatacak; insanın sıfırdan zirveye çıkıp, elde ettiklerinin ağırlığını taşıyamayıp; hırsına, ihtirasına yenik düşüp; onurunu, haysiyetini nasıl kaybedebileceğinin ibretlik hikayesi...
*Türkiye Selçuklu Devleti*siyasi, askeri, ekonomik açıdan zirveyi yaşıyordu.*Sultan Alaeddin Keykubad*etrafındaki liyakatli kadroyla Anadolu halkını refaha boğmuştu. Anadolu şehirleri ekonomide, bilimde, kültürde, sanatta, mimaride cazibe merkezi haline gelmişti.
*Sultan Alaeddin'in*ferasetine, basiretine, iyi devlet adamlığına rağmen saraydan entrika eksik olmuyordu. İktidarın gücünden, nimetlerinden pay almak isteyenler kendi ikbal ve istikballerini; devlet ve millet istiklal ve istikbalinin önüne alıyor, erkekli-kadınlı sarayda içten içe entrika ağını örüyorlardı..
Bu dönemde doğudan batıya, Moğol hakanı*Cengizhan''ında* önlenemez yürüyüşü başlamıştı.
Alaeddin Keykubad'ın*yanında kendine yer bulan ve vezirlik makamına çıkan*Saadettin Köpek*sonun başlangıcını başlatmıştı. Hırslı, yetenekli, siyasetin inceliklerini iyi bilen ancak menfaati için yapmayacağı iş olmayan, kirli ilişkiler ağlarında yer alan *entrikacı, kumpasçı, gözünü sultanlığa dikmiş,*zehirlenmiş onurunu, haysiyetini insanlığın ayaklar altına sermiş bir beşer. Ancak kendini iyi perdelemiş, maskelemiş*rezalet çukurunun, ihanet abidesi Saadettin Köpek...
1237'de Sultan Alaeddin zehirlenip öldürülünce, Saadettin'in desteği ile oğlu*2. Gıyaseddin*tahta çıktı. Ancak Saadettin, onu kukla olarak kullanıp kendi ikbal yolunu açmaya çalışıyordu. Çeşitli entrikalarla liyakatli devlet adamlarını ya öldürtüyor ya da yönetimden uzaklaştırıyordu. Kendi istikbali için engel gördüklerini bir bir ortadan kaldırıyor,*devlet aklını*yok ediyordu. Yerlerine kullanabileceği kişileri getiriyordu. Devletin içini boşaltıyor, devleti içeriden çürütüyordu. Hırs ve ihtiras yüzünden, bir insanın verdiği büyük yıkım ancak bu kadar olabilirdi.
Her türlü kurnazlıkta mahir olan Saadettin Köpek*2. Gıyaseddin'i*indirip tahta çıkmak için*sultanların soyundan yani hanedan mensubu olduğunu*ispatlayabilmek için öz annesine iftira atabilecek kadar ileri gitmiş, iftirası dedikodu halinde kulaktan kulağa yayılıyordu. Güya Alaeddin Keykubad''ın*üvey kardeşi*olduğunu öne sürecek kadar hayasızlaşan bir insan.
Artık devletin gidişatı tersine dönmüş. Saadettin Köpek, sultanı sorumlu tutuyor, meşruiyeti kaybettiğini iddia ediyordu. Bütün bu gelişmeler gerek sultanı gerekse de Konya halkını tedirgin edecek boyutlara ulaşmıştı. Sultan 2. Gıyaseddin*men ettiği halde huzuruna defaatle kılıçla çıkıyor ve sultanı korkutuyordu. Sultan Saadettin'i bertaraf etmek için*Sivas Subaşısı Candar Hüsameddin Karaca’yı*Konya'ya merkeze çağırır.*Kubadabad Sarayı'nda*verilen ziyafete katılan Sadettin Köpek’i öldürmeye çalışır. Yaralanan Köpek, sarayın şaraphanesine kaçar. Burada şarabdar ve adamları tarafından öldürülür. İhtirasın sonu tarih 1238.Ne ilginçtir ki;*Mimarı olduğu sarayın şaraphanesinde şarapçıların elinden ölümü tadar Sadettin Köpek.
İddia odur ki; Saadettin Köpek'in şerri ölümünün ardında da devam etmiştir: Demir bir kafese konan cesedi saray surlarına asılarak halka teşhir edilir bir süre. Fakat kafesi tutan halat kopar. Onun ibretlik sonunu seyretmeye gelenlerden bir kişi kafesin altında kalarak ölür.
Saadettin geriye; ayaklanmalar ve ardından (1243) Kösedağ Savaşı ile Moğol kılıçları altında yıkılan bir devlet, perişan bir millet geriye bıraktı. Ne mutluluk ki, bu millet küllerinden yine doğmasını bildi. İşte o onurlu, şahsiyetli millet yaşamına devam ediyor. Lakin böyle habis insanlar tarihin şahsiyetsizler mezarlığında kendisinden onursuzlar abidesi olarak yüzyıllarca konuşulan ve konuşulacağı yere adını yazdırmış oldu.
Velhasıl kelam: bu tür habis ruhlular eliyle çevrilen entrikalar, bu habis zihniyet ve hastalıklı ruhlular görünürde ne kadar mahir, sanatkar olurlarsa olsunlar, kaderin hükmü karşısında eninde sonunda başarısız kalıyor.
Toplum içinde, ister uzakta, ister yakınınızda bu habis insanları görmek zor değil. Acı olan kendilerini görmüyor olmalarıdır. Kendilerini dev aynasında görüyor. Hep öyle kalacaklarını, herkesin üstünde, herkesten uyanık olduklarını zannederler. Oyun üstüne oyun kurarlar ama kaderin onlara kurduğu malum oyundan kaçamazlar. Onun için insan kim olursa olsun haddini bilerek; onurlu, şerefli, gururlu yaşamalı ve öyle ruhunu teslim etmeli. Yoksa malum mezarlıkta yer çok. Önemli olan hangisini tercih edeceğindir.
Mehmet Şal