Nasrettin Hoca'mızın konukları var. Hocanın yanında oğlu oturuyor, konuklar oğlanı şakacıktan sınava çekiyorlar:
"Söyler misin Ömer, badılcan nedir?"
Çocuk duraksamadan yanıtlıyor:
"Gözü açılmamış sığırcık yavrusudur."
Gözler Hoca'ya dönüyor. Hoca şaşkın ve gururlu:
"Vallahi ben söylemedim. Kendisi bildi!.."
(Badılcan: patlıcan)
Bilgiye ulaşmanın en kolay olduğu zamanlardayız. Herkes her şeyi hoppadanak öğrenebiliyor. Olaylara ilişkin yorumlar dinliyoruz bilgi sahiplerinden. 180 dereceye dek birbirinden farklı. Körlerin fil tarifi alelacayip olabilir. Kör olmayasıcaların tarifi de birbirinden çok farklı olabiliyor.
Eski çağlarda dünyanın düz olduğuna inanılırdı. 21. yüzyılda da buna inanan -ne işe yarayacaksa artık- bu parlak fikir çevresinde örgütlenen insanlar var. Düz Dünya Derneği falan...
Yunan ordusu Bursa'ya girdiği zaman Şair Cenap Bey, buna sevinmek gerektiğini söylüyordu. O dönemde çok "aydın" vardı böyle düşünen. Refik Halit Karay, şanlı Yunan ordularının ilerleyişinden iştahla söz ederdi. Sonra onlar hidayete erdiler. Yüzyıl geçti üzerinden, benzer sözleri başkalarından duyduk.
Ekonomik olarak çöktüğümüz söyleniyor kaç zamandır. 2018'den beri her yıl "şahlanışımızı" anlatanlar da var.
Her dükkâncı başka şeyler satıp durur. Reklamı iyi yapılan tenekenin bakırdan çok rağbet gördüğünü gördük.
Bakışlar, yorumlar, akıllar fikirler çok farklı. O yüzden “aklın yolu bir” olamıyor çoğu zaman.
Usta, elinde bir taş tutuyordu.
"Bu nedir?" diye sordu öğrencilerine.
"Bu silahtır." dedi biri.
"Bu doğanın bir eseridir." diye yanıtladı bir başkası.
"Bu, sertliğin simgesidir." dedi bir öğrenci.
"Bu, dünyamızla yaşıt cansız bir bilgedir." diye açıkladı biri.
Usta gülümsedi,
"Bu değersiz bir taştır, efendiler!" dedi.
Herkese bir aydınlanma geldi.