Yeniden doğuş

"Küllerinden yeniden doğan bir milletin devam eden ve edecek olan destansı hikayesi...

19. yüzyılın ikinci yarısında küresel düzen büyük bir krizin, kaosun eşiğine gelmişti.Yeni siyasi güç unsurları var olan statüko bozulmuş, saldırgan tutum izliyorlardı.Petrol, enerji, madenler, gıda ürünlerinin temini, sanayi ürünlerinin pazarlanması, lojistik ağlarının elde tutulmasına yönelik çekişme ve rekabetin dozu her geçen gün artarken; büyük devletlerin ve şirketlerin perde arkası çıkar, kirli ve çoklu ilişkileri, ittifak arayışları ortamı günden güne geriyordu.Silah üretimini artıran savaş baronları silah satışı yapabilmek için büyük devletlerin siyasal iktidarlarını sıkıştırıyor, dünyayı göz göre büyük felakete sürüklüyordu.

Milyonlarca insanın canına, kanına mal olacak büfük felaketin fitili çoktan ateşlenmişti.Küresel statükoyu korumak isteyenler, pazardan pay talep eden yeni güçlerin tehdidi altında idi.Her ne kadar birbirleri ile mücadele etseler de söz konusu Türkler olunca birbirini sevmeseler de perde arkasında göstermelik çıkar birliği oluşturuyorlardı.Tam da bu dönemde kolay lokma görülen yüzyılların Çınar'ı Osmanlı Devleti hepsinin ortak hedefi durumuna gelmişti.Osmanlı siyaseti ve aydınları denge politikası üzerinden gücü nispetinde ayakta kalmak için sürekli arayış içinde, kurtuluş yolları arıyordu.

Yüzyılların ihtişamlı siyasal gücü Osmanlı; üzerine oynanan stranç oyununu görüyor, sorguluyor, kurtuluş yolu arıyordu.Tanzimat, Islahat, 1. ve 2. Meşrutiyet ilanları... Reformist hamlelerinin her biri kurtuluş için soluklanma, nefes alma arayışı olarak görülüyordu.Lakin; bu arayışlar her defasında yanlış yerlerde aranmış, devleti hayata döndürmeye yetmiyordu.Çünkü; bu soluklanma siyasi irade ile değil, milletin İradesi olmalıydı.Yani nefesin şifresi Sine-i millete*dönmekti.Çare nefes almak, tepeden bakan liyaketsiz anlayışla değil, milletle birlikte hareket ederek, birlikte çözüm arayışından birliktelikten geçiyordu. Maalesef hem kendi köklerinden. tarihsel siyasi kültüründen, milletin ve tarihi kodlarından, hak, huhuk, adalet, eğitim, inanç, ahlaki değerlerinden, liyakatten uzaklaştı.Ne acıdır ki, kadim tarihten ders alınmamış, milletine, kuruluş değerlerine yabancılaştı.Doğaldır ki, değişmeyen son bellidir.*Tarih tekerrür ediyor.Devlet; öz değerlerine, kuruluş felsefesine, değerlerine, milletinin tarihsel kodlarına yabancılaştı.

Yüzyılların ihtişamlı, koca devleti yorgun düşmüştü. Devletin ihtişamı, artık içi boşalmış*çınar ağacı misali*idi.*Sefalet, yoksulluk, yorgunluk, tükenmişlik, bıkkınlık yüce milleti çaresiz bırakıyordu.Uluslararası siyaset ve ekonomi, devletin ve milletin elini kolunu bağlamış, millet nefessiz kalmıştı. Millet bir işaret fişeği atılmasını umuyor, arıyordu.

1914 yılıyla başlayan büyük felaket *30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti'ni ve milletini yerle yeksan etmişti.Büyük enkaz altında suskunluk hakimdi.Bu sessizliğin, tükenmişliğin altında yeni bir nefesin tohumları yeşeriyor, yer yer çığlıklar arşa ulaşıyordu.Nefessiz kalan devlet çöküp teslim bayrağını çekerken, sarayda ve çevresinde makamını, statüsünü, varlığını korumak için milletin çığlıklarını susturmak için Anadoluya*İkna Heyetleri*gönderiyor, kendi menfaatleri için milleti hiçe sayıyor, halkı tepkisiz kalsın hakkına razı gelsin diye millete baskı yapıyordu.Halkın safiyane dini duyguları üzerinden fetvalarla sukunete davet ediyorlar, bu yolla güya daha fazla kayıplar verilmesine mani olmaya çalışıyorlardı.

Unutulan bir durum vardı: Türk milleti haksızlık, hukuksuzluk, esaret karşısında sessiz kalmayacağı gibi o düzeni yıkmak için gözünü karartır hayatından dünyalığından vaçgeçmesini bilir, ne pahasıns olursa olsun özgürlüğü için feda etmeyeceği hiç bir şey yoktur.Gözünü karartır.Her gün esir yaşamaktansa, özgürce bir gün yaşamak için her varlığını feda etmekten imtina etmez. Türk milletinin kodlarınds olan bu şifre unutulmuştu.Türk milleti işte bu süreçte unutulanı hatırlattı hatırlatmakla kalmayıp hayata geçirdi.Yüce milletin bağrından yeni bir hayata dönüş nefesi alındı:Adı: Milli İrade ve birliktelik ruhu...*Osmanlı içinde hem kendini hem dünyayı sorgulayan gözü kara vatanseverler kurtuluşu millette görerek, reçete:*Sine-i Millet dedi.Doğru yol bulunmuş.Kurtuluş için millet örgütlendi ve aslına, kodlarına döndü.Reçete zordu ama başarılacaktı.Alınacak nefesin yoluda, yeride bulundu.Sıra o adımı atmak soluklanmak, filizlenmekti.

O nefes; 19 Mayıs 1919’da Samsun’da filizlendi.O filiz Amasya’da*Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.* cümlesiyle büyüdü.Erzurum’da *Kuvva-i Milliyeyi amil, milli iradeyi hakim kılmak esastır.*kararıyla yüceldi. Sivas’ta karar tüm ulusa kök saldı.Ankara’da BMM'nin açılışıyla,*Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.*cümlesiyle meyve verdi.

Nefesin kendisi olan Türk milleti içteki ve dıştaki prangaları kırarken; 29 Ekim 1923 günü ilan ederken özel seçilmiştir. Bu tarihle yalnız bir siyasal güç hayata getirilmedi, aynı zamanda 30 Ekim 1918*Mondros Mütarekesi'*nin, paçavraya dönüştürüldüğünü, esaret prangasının kırılmasının ancak milletle olabildiğini dünyaya ilan etmiştir.Bu başarı ile Türk milletinin zihniyet devrimi taçlanmıştı.

Büyük bir enkazın altından ve esaretin gölgesinden çıkan Türk milleti, sadece kendi kaderine kendi imzasını atmadı. Aynı zamanda mazlum milletlerin özgürlük yollarının kapılarına da imza attı.

Türk milleti kendi göbeğini kendinin kesmesi gerektiğini öğrendiği gibi ve kendi geleceğini tayin etme iradesine de sahip çıktı.

Devlet; nefeslenen millet eliyle şekillenen bir kurum olmuştur.Cumhuriyet, milleti idare etmek için değil, milletle birlikte düşünmek ve yürümek için kurulmuş oldu.Onun temeli güç değil,akıldı..İtaat değil,katılımdı.

İşte bu sebeple Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’i:Türk milletinin karakterine ve geleneklerine en uygun yönetim cümlesiyle tanımlamıştı.*Bu rejim sizin kendi kendinize inanmanızın adıdır.*diyordu.

Bugün Cumhuriyet’i anlamak, kavramak, kutlamak sadece bir takvim sayfasındaki gün müdür*Elbette hayır!Cumhuriyet, bir devletin yönetim biçimi olmaktan öte, bir ahlak, bir düşünce disiplini, yaşam felsefesi; eğitimde, adalette, ekonomide, kültürde hatta dilde bile aynı soruyu sormaktır:Bu millet, kendi aklıyla mı karar veriyor?

Cumhuriyet’i yaşatmak,Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline çelenk koymak saygı duruşunda bulunmak değildir; bir öğrencinin aklını özgürleştirmekle, bir yargıcın vicdanını korumakla, bir öğretmenin gerçeğe sadakatiyle, bir doktorun canlara hayat vermesiyle, bir mühendisin eserlere hayat vermesiyle olur.Çünkü; Cumhuriyet, Yalnız kurucularının değil, her neslin yeniden inşa etmesi gereken bir bilinçtir.

Bu rejim nesillere miras değil, emanettir. Emanet, her varlıktan değerlidir.Emanet, ancak akılla korunur, akılla taşınır, güvenle teslim edilir.Ne diyor Atatürk:Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz. Bu cümlesindeki çağrı aslında tam da budur.Gelecek nesillere güvenle emaneti teslim etmek.Onun için emanet hâlâ diridir.Çünkü; Cumhuriyet, tamamlanmış bitmiş bir hikâye değil, daima yeniden inşa edilen, kendini yenileyen, dinamik bir düşünce, zihniyet destanıdır.Her ne yaşanırsa yaşansın, emaneti alacak nesiller bu kutlu destanı yazmaya, emanete sahip çıkmaya devam edecektir.Bu nesip millete de bu yakışır.

Mehmet Şal

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mehmet Şal Arşivi

Geçmişten geleceğe: Merkezi bakış

10 Aralık 2025 Çarşamba 11:07

BAĞIMLILIK ÇORAKLAŞAN ZİHİNLER

01 Aralık 2025 Pazartesi 11:35

Dünden bugüne Aydın Balcı

19 Kasım 2025 Çarşamba 12:58

İhtirasın bedeli

11 Kasım 2025 Salı 11:46

Haysiyet Cellatları

05 Kasım 2025 Çarşamba 11:20

Beşerin Samimiyet Öyküsü

22 Ekim 2025 Çarşamba 11:08

Entellektüel yalnızlık

16 Ekim 2025 Perşembe 10:00

Sosyal Medya Tarihçiliği

06 Ekim 2025 Pazartesi 14:32

Karakter mi kariyer mi

02 Ekim 2025 Perşembe 10:53