İnsanlık nereye gitmek istiyor?

İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar güçlü, bilgili ve bağlantılı olmamıştı. Aynı anda milyarlarca insanla iletişim kurabiliyor, saniyeler içinde kıtalar arasında veri aktarabiliyor, yapay zekâlarla düşünebiliyor, Mars’a adım atmayı konuşabiliyoruz. Ama bir soru hâlâ gölgede kalıyor: Bu baş döndürücü ilerleme bizi nereye götürüyor?

Yapay zekâ, biyoteknoloji, uzay araştırmaları… Evet, insanlık görünürde altın bir çağa yürüyor. Ancak bu ilerleme, eşit dağılmayan bir refah haritası sunuyor. Gelişmiş ülkeler, teknolojik üstünlükle küresel gündemi belirlerken; gelişmekte olan coğrafyalar yoksulluk, iç savaş ve göç krizleriyle boğuşuyor. Dünya artık daha bağlantılı ama bir o kadar da bölünmüş.

Dijital çağda, bireyin mahremiyeti neredeyse tamamen silindi. Her tıklama, her adım bir veri. Ve bu veriler, sadece pazarlama amacıyla değil, kitleleri yönlendirmek, manipüle etmek ve kontrol etmek için de kullanılıyor. Büyük Veri, yeni çağın görünmez diktatörü hâline gelirken, özgürlük en çok konuşulan ama en az hissedilen kavram oldu.

Savaşlar, artık sadece silahlarla değil; bilgiyle, ekonomiyle, hatta iklimle yapılıyor. Gıda krizleri, su savaşları ve zorunlu göçler yeni çağın “doğal felaketleri” değil; politik tercihler ve ihmallerin sonuçları olarak insan yapımı.

Politikgüçler, insanlık tarihinin en ileri teknolojilerini kontrol ederken, bunları birleştirici değil ayrıştırıcı biçimde kullanmayı tercih edebiliyor. Demokrasi söylemleri, yerini otoriter popülizme; işbirliği çağrıları, yerini milliyetçi çıkar hesaplarına bırakıyor. İnsan hakları, çoğu yerde bir lüks gibi görülüyor; basın özgürlüğü, bilgi kirliliğiyle susturuluyor.

Teknoloji büyüyor ama insan küçülüyor. Giderek dijitalleşen dünyada birey, ekranların ardında daha yalnız, daha kaygılı ve daha güvensiz bir hale geliyor. Sosyal medya “paylaşım” vaat ederken bizi daha da izole ediyor. Gerçek bağların yerini algoritmalar alıyor. İnsan ilişkileri derinlik değil, hız kazanıyor. Her şey erişilebilir ama hiçbir şey tatmin etmiyor.

Bilgi çağında cehalet yayılıyor. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama bilgelik zorlaştı. Doğruların yerini duygular, kanıtların yerini inançlar alıyor. Komplo teorileri, sahte haberler ve kutuplaşma, küresel çapta ortak bir dil oluşturmayı neredeyse imkânsız kılıyor. Aynı gerçek üzerinde bile uzlaşamayan insanlık, nasıl ortak bir gelecek inşa edecek?

Doğa, fısıltılarla uyarıyor bizi. İklim değişikliği, kuraklık, orman yangınları ve seller artık istisna değil, norm haline geldi. Gezegen, üzerindeki en akıllı canlının ayak seslerinden yorulmuş gibi. Gelişmişlik adına sürdürülen kör sanayileşme, doğayla kurulan binlerce yıllık dengeyi tehdit ediyor. Gelişiyoruz ama yaşam alanımızı tüketerek.

Dünya dönerken biz nereye savruluyoruz? Bilim ve teknolojiyle çağı yakaladık, fakat insanlık olarak yüreğimizde hangi yöne yürüdüğümüz hâlâ belirsiz. Sınırları aşan internet ağları kurduk ama kalplerimiz arasında duvarlar örmeye devam ediyoruz. Artık bilgi bir tık uzağımızda, ama hakikat giderek uzağımıza düşüyor. Ve bu noktada, kaçınılmaz bir soru kendini dayatıyor: İnsanlık nereye gidiyor?

İnsanlık, kendi elleriyle şekillendirdiği bir geleceğe doğru ilerliyor. Ama bu yolculukta direksiyon bazen vicdanın, bazen çıkarın, bazen korkunun elinde. Bugünün kararları, yarının dünyasını belirleyecek: Demokrasi mi otoriterlik mi? Adalet mi güç mü? Kapsayıcılık mı, ayrımcılık mı?
Cevaplarımız yalnız bugünü değil, insanlığın geleceğini de yazacak.

Geleceğe dair umut var mı? Elbette var. Her karanlık dönemde ışığı taşıyanlar da vardı. Bugün de barışı, bilimi, doğayı ve insan haklarını savunan milyonlarca insan var. Gençler, eski kalıpları sorguluyor. Kadınlar, seslerini daha gür çıkarıyor. İnsanlık, zaman zaman tökezlese de yönünü bulma yetisine sahip. Yeter ki yönümüzü ararken önce içimize bakalım. Çünkü asıl sorun, teknolojide değil; onu nasıl kullandığımızda. Sorun, hızda değil; neye doğru gittiğimizde. İzleyip görecek miyiz? Yoksa değerleri koruyarak içinde gidilen yolun öncüsü mü olacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mehmet Şal Arşivi

BAĞIMLILIK ÇORAKLAŞAN ZİHİNLER

01 Aralık 2025 Pazartesi 11:35

Dünden bugüne Aydın Balcı

19 Kasım 2025 Çarşamba 12:58

İhtirasın bedeli

11 Kasım 2025 Salı 11:46

Haysiyet Cellatları

05 Kasım 2025 Çarşamba 11:20

Yeniden doğuş

29 Ekim 2025 Çarşamba 09:55

Beşerin Samimiyet Öyküsü

22 Ekim 2025 Çarşamba 11:08

Entellektüel yalnızlık

16 Ekim 2025 Perşembe 10:00

Sosyal Medya Tarihçiliği

06 Ekim 2025 Pazartesi 14:32

Karakter mi kariyer mi

02 Ekim 2025 Perşembe 10:53