Mehmet Şal

Mehmet Şal

Dünden bugüne Afganistan ve Atatürk

Afganistan yaklaşık 1700 yıllık bir geçmişe sahip  olsa da bazen devletlerin  egemenliğinde bazen iç savaşlarların gölgesinde, kan ve gözyaşının dinmediği kardeş kavgalarının eksik olmadığı sorunlar yumağı bir coğrafya olmuştur.

Sevginin saygının hoşgörünün birlik ve beraberliğin süreç içerisinde bir türlü tesis edilemediği, korkunun, endişenin, kavgaların, huzursuzlukların, düzensizliğin, hukuksuzluğun adaletsizliğin hakim olduğu; kadınların hak ettiği yeri bulamadığı, toplumsal uzlaşı ve barışın sağlanamadığı, sefaletin yoksulluğun, cehaletin yakalarından düşmediği vatan toprağı olmuştur Afganistan. İkliminin, cografyasının zorlukları da eklenince bir de konumu, yapısı gereği  bir türlü düzlüğe çıkamamıştır Afganistan ve Afganlılar.

20 yüzyılın başlarında toparlanma eğilimine giren Afganistan, kan emici emperyalist İngilizlere karşı vermiş olduğu bağımsızlık mücadelesinde İngilizlerin düşmanı Rus bolşevik rejimini tanıyarak Sovyet Rus yönetimine yakınlaşmıştı. Ancak menfaatperest Sovyetler zaman içerisinde Afganistan'da hakimiyet kurmak için siyasi, toplumsal hamleler yapmış ve sonrasında Afganistan'ı işgal ederek yeniden karanlık günlerin kapısı açılmıştır. Yani Afganistan yağmurdan kaçarken bir nevi doluya yakalanmış oldu. Sovyetlerin Afganistan'daki zulmü ve tahakkümü Sovyetler Birliği'nin dağılışına kadar sürmüştür. 

Tabii ki bu esnada Afganistan'da Sovyetlere karşı İslami bir direniş hareketi ortaya çıkmış, farklı direniş grupları da oluşmuştu. Bu oluşumlar batılı devletler tarafından desteklendi. Bir tarafta Sovyetlerin baskıcı yönetimi bir tarafta batılı devletlerin Afganistan'da desteklediği gruplar diğer tarafta  Afganistan da birbirinden bağımsız gruplararası iç çatışmalar Afganistan'ı kanlı bir coğrafyaya çevirmiştir. Maalesef bu girift ilişkiler ve çatışmalar Afganistan'ı günümüze kadar ulaşan çöküntünün içerisine itmiştir. Bu arada olanlar sefalet, yoksulluk, cehalet, geri kalmışlık içerisinde yüzen Afgan halkına olmuştur.  

Sovyetlerin dağılması ile bu sefer iktidarı siyasal gücü eline almak isteyen guruplar arasında uzun soluklu iç çatışmalar baş gösterdi. Bölgeye girip Afgan kilidini açıp Orta Asya enerji alanında olmak ve bölgedeki Rus, Çin, Hindistan siyasal ve askeri nüfuzunu zayıflatmak isteyen ABD ve batının müdehalesi Afganistan 'ı kan gölüne çevirdi.

Sovyetler sonrası bölgede sözde barışı tesis etme,  teröre son verme, El Kaide'yi çökertme planı çerçevesinde ikiz kulelere saldırıları bahane ederek ABD, NATO çatısı altında Afganistan'ı işgal etmiştir. NATO ile barışın sağlanması bir tarafa Taliban ve diğer gruplar arasında daha kanlı kavgalar yaşandı.  

ABD'nin bölgedeki varlığının siyasi, ekonomik ve askeri açıdan maliyetinin yüksek olması ABD'yi yeni plana yöneltmiştir. ABD Afganistan'dan çekilip içteki bir veya birkaç grubu destekleyip bölgeyi uzaktan kontrol etme stratejisi izlemeye koyuldu. Bu doğrultuda ABD öncülüğünde alınan karar ile  NATO'nun ülkeden çekilmesi  sağlanmış. Karşıymış gibi gösterdiği Taliban'a ülke yönetmini bırakmış. Din adı altında ne olduğu belli olmayan yobazlığın cahilliğin hakim olduğu yeni düzen ve yeni rejim iş başına geçmiştir. 

Taliban'ın yönetimi ele geçirmesi üzerine akla ziyan uygulamaları Afganistan'ı dünyadan koparan kendi içine kapatan karanlık bir dönemin yaşamasına neden olmuştur. Bunlar yaşanırken  Afganistan'daki Taliban teröründen, zulmünden, yoksulluğundan daha iyi bir yaşam ve gelecek için çok sayıda Afganlı ülkeyi her gün terk ederek başta Türkiye olmak üzere göç etmeye başlamıştır. 

GELELİM  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DÖNEMİ AFGANİSTAN SİYASETİNE...

Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk her daim Afganistan'a özel ilgi göstermiştir. Afganistan ile yakın ilişkiler kurmuş ve bunun neticesinde Afgan Şah'ını Türkiye'de konuk etmiştir. Batıya dönük siyaset izlerken doğudan ilgisini kesmemiş, doğuya yönelik politikasında Afganistan"a özel bir yer açmıştır. 

Mustafa Kemal Atatürk, Orta Asya Türklerinin dünyaya açılan kapısının Afganistan olduğunu biliyor ve ona göre Afganistan'a özel alaka gösteriyordu. Bu doğrultuda Afganistan ile ikili antlaşmalar imzalıyor, geleceğe dönük politika ve dayanışma düzeni oluşturuyordu. Böylece günümüze varan iki ülke arası sevgi muhabbet kardeşlik gönül bağı oluşmuştur.

I. Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeni kurulurken İngiliz işgaline karşı  iki millet bağımsızlık hedefinde ortak amaçla birbirine yakınlaşıyordu. Türklerin Anadolu'da emperyalistlere ve zihniyetine karşı ortaya koyduğu destansı mücadele Afganlıları derinden etkilemiş ve cesaretlendirmiştir. 

Atatürk ve ekibi İngiltere'nin güneyden Asya'ya girme planında Afganistan'ın  özel bir yer tuttuğunu görmüş. Anadolu'da İngilizlere karşı verdiği mücadelede Afganistan cephesini devreye sokarak ve birlik içinde hareket ederek  İngiltere'yi her iki coğrafyada zor duruma düşürmeyi düşünmüş. Aynı zamanda İngiliz esaretinde ezilen Afganlı kardeşlerimize özgürlük yolunun anahtarını vermişti. İstiklâlini elde etmek isteyen Afganlılar bu sayede direniş hareketi başlatmıştı.

Bunun yanında Afgan Şahı"nın  Türkiye'yi ziyareti, Atatürk ile dünyaya beraberlik mesajı vermeleri, Atatürk'ün batılı ülkeleri ziyaret etmemesi, ayrıca bölgedeki başta İran gibi ülkelerle yakın ilişki içerisinde olması ve anti-emperalist tutum sergilemesi, Sadabat Paktı adıyla doğuda bölgesel dayanışma ittifakı kurması, Doğu siyasetine verdiği önemi gösteriyordu. Doğuya yönelik bu dış politika Türkiye'nin hem barışı tesis etme hem de bölgesel aktör olma yolunda olduğunu ortaya koyuyordu.

Türk dış siyasetinin batı emperyalizmine karşı doğuda oluşturduğu politik plan ve manevralar, İran, Afganistan gibi ülkelerle işbirliği batıya karşı bir nevi denge kurma politikası da olarak görülebilir..

Diğer taraftan Türk Kurtuluş Savaşı'nın yokluklar karşısında olağanüstü başarısı, Doğu milletlerine örnek olmuş. Afgan lider Emamullah Han'ın liderliğindeki bağımsızlık mücadelesinde başarılı olması komşu Hindistan'ı da  etkilemiş ve  bölgede büyük yankı uyandırmıştı. İngiltere tahakkümündeki  Hindistan' da olaylara yol açmış. Hindistanlı çok sayıda müslüman 
göç ederek Afganistan'a yerleşmişti.

Bu arada iki ülke arasında kurulan yakın dostluk ve ilişkiler neticesinde Afganistan'ın  büyük Türk devrimine ilgi göstermesine yol açmıştır. Bu sayede Afganistan ve İran modernleşme, çağa ayak uydurma ve dünyayla entegre olma konusunda Türk devrimlerinden derin ilham almış oldu. Bir nevi Türkiye her iki ülkeye yol gösterici olmuştur.

Ne yazık ki; zaman içerisinde her iki ülke yönetimleri  demokratikleşme,  cumhuriyete geçme, modernleşme konusundaki adımlarını kendi içlerinde yaşadıkları iç politik sorunlar, iç kavgalar, dış politik baskılar ve askeri müdehaleler nedeniyle devam ettirememiştir. İleriye dönük adımları atamadıkları gibi kendi içlerinde kökten denci radikal gruplar, din kisvesi altında kurulan terör grupları, Taliban gibi sözde dini yönetimler, iç savaşlar örnek aldıkları Türkiye'nin açtığı değişim ve modernleşme yolunun  oldukça uzağına düşmesine neden olmuştur.

Afganistan 'nın yaşadığı bu talihsizliklerde, 20. yüzyılda petrol ve doğal kaynakları elde etme konusunda aç gözlü batı emperyalizminin büyük etkisi olmuştur.  Büyük devletlerin Avrasya ve Orta Asya rekabeti hem Afganistan'da hem İran'da gelişmeleri sekteye uğratmıştır. Her iki ülke günümüze kadar istikrarsız, baskının, yasakların, cehaletin egemen olduğu duruma düştüler. Bir türlü kabuklarını kıramamış, Afganistan ve İran aynı yazgıda birleşmiş oldu.


Rusya-ABD arasındaki hakimiyet mücadelede özellikle ABD ve batının Asya petrolünü hangi yoldan batıya taşınacağı konusunda Afganistan ve Türkiye üzerinden oyunlar oynanmasına sebep olmuştur. Bu noktada rekabet Bakü Ceyhan hattını mı veya Türkistan Afganistan ve Pakistan hattını mı kurma meselesidir ? Bunun üzerinden hedefleri Türkiye'yi ve Afganistan'ı kontrol etme stratejisisidir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün bundan yıllar önce Afganistan'a oldukça önem vermesi ve bölgeyle bağları güçlü tutması ittifaklar oluşturması karşılık siyasi diplomatik askeri işbirliği ve dayanışma içinde olması günümüz itibariyle ne kadar haklı olduğunu ve ne kadar ileri görüşlü olduğunu büyük bir siyasi deha büyük bir lider olduğunu bir daha ortaya koymaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde Türkiye'nin öncü olduğu Sadabat paktı'na Afganistan'ı İran'ı dahil etmesi doğu siyasetinin, bölgenin ne öneminin ve değererini  göstergesi olmuştur. Sadabat Paktı'nın varlığı devam ettirilebilseydi bugün  Afganistan, dış baskılara karşı daha dirençli ve daha istikrarlı yapıda olabilir, Atatürk'ün öncü olduğu demokratikleşme ve modernleşme yolunda çok farklı konumda yer alabilirdi. Bu paktın dağılması sonrası Afganistan yalnız kalmış, Rusya Çin ve batı emperyalizminin baskısında kalmış;  istikrarsız, iç kavgaların dış dayatmaların, radikal grupların, kökten dinci örgütlerin, terörün ağına düşmüştür.  Ne acıdır ki, Taliban yönetimiyle bırakın yerinde saymayı günden güne geri giden ve kazanımlarını kaybeden bir devlet ve millet durumuna düşmüştür.

Orta Asya'daki  petrol rantının kontrolünü eline geçirmek isteyen ABD, Afganistan'da önce Nato'yu devreye sokmuş ancak  ilerleyen süreçte bölgede bir nevi bataklığa düşmüş olduğunu farketti. Ardından Afganistan'dan çekilme kararı aldı. Stratejisi değiştirerek Taliban  eliyle hedeflerini bölgede devam ettirme  yolunu seçti.  
Amerika özelinde NATO kuvvetlerinin ülkeyi terk etmesi Taliban'ın ülke yönetimini ele geçirmesi  sonrasında ülkeden ayrılmak isteyen Afganlıların yaşanan trajik, iç yaralayan, yürek sızlatan görüntüler hala hafızalarda canlı duruyor. 

ABD ve batı, Taliban yönetimine önce karşıymış  imajını verip kendi itibarını kurtarma yoluna gitti. Ardından  Taliban'ın yönetimine şeklen tepkiler verilmiş, sonrasında dünya genelinde yaşanan olaylar Rusya Ukrayna savaşı gibi gelişmeler  Afganistan'daki yaşananlar perdelenmiş oldu. Bu sayede Taliban yönetimi sessiz sedasız  rejim değişikliğine giderek Afganistan karanlık bir kuyunun içine itilmiştir. Bu da yetmiyormuş gibi ABD perde arkasından Taliban yönetimiyle işbirliği yolunu seçip Afgan gurupları birbirine kırdırma ve bu sayede destekledikleri gruplarla bölgede varlığını devam ettirme stratejisine geçmiştir.

Taliban'ın; baskıcı, ayrımcı, din adı altında çağdışı uygulamalar, kadınlara karşı uygulanan yasakçı, ayrımcı, eve hapsetmeye, hayattan koparmaya ve dünyadan  uzaklaştırmaya yönelik Ortaçağ zihniyet ve uygulamaları Afganistan halkının önemli bir bölümünü canından bezdirmiş, karşı olanlar ise tehdit, şiddet, hapis, ölüm cezaları ile yıldırılmaya çalışılmıştır. Neticede, Taliban muhalifleri ülkeyi terk etmeye zorlanmış ülkeden zorunlu göçler başlamış ve göçler devam etmektedir.

Afganistan'da yaşanan tüm bu gelişmelere Türkiye'nin ilgisiz kalması mümkün değildir. Kendi menfaati gereği doğudaki barışı tesis etmekte Türkiye'nin eskisi gibi öncü olması inisiyatif alması gerekir. Mustafa Kemal Atatürk döneminde olduğu gibi bugün de Türkiye'nin , İran, Afganistan üçgeninde yeniden bir dayanışma düzeninin inşasına ihtiyaç vardır.

Bu sayede Sadabat Paktı benzeri bir yapılanma Afganistan'ın yeniden istikrarını korumada destek olacak, Taliban ve benzeri yapılara teslim olmasını engelleyecek, modernleşme yolunda Afganistan'ın yolunu açılacaktır. Bölge ülkeleri ile ekonomik, kültürel, askeri iş birliği kurulması bölge istikrarı açısından da belirleyici olacaktır.

Türkiye'nin liderliğinde oluşturulabilecek İran, Afganistan dayanışması hem batılının bölgedeki hegomanyasını kırabilir, hem de bu ülkelerin kendileri içinde birbiriyle olan çatışmalarını ortadan kaldırabilir. Böylece bölgede iç savaşlar, sınır sorunları, terör, geri kalmışlık, yoksulluk ve benzeri sorunların da sona ermesi sağlanabilir. 

Tüm bu gelişmelerin yaşanması Türkiye'nin bağımsız bir dış politika izlemesine bağlıdır. Neticede Atatürk dönemide izlenen kararlı, devamlı, omurgalı dış politikanın yeniden takip edilmesi hayata geçirilmesi mecburiyeti bölgede hem Türkiye Cumhuriyeti'ni  güçlü kılacak hem Afganistan'ın İran'ın iç ve dış politik yapılarının doğru eksene oturmasını sağlayacak hem de bölge barışının yeniden tesis edilmesini sağlayacaktır. 

Özellikle Afganistan'da Taliban'ın etkisizleştirilmesi; rejimin yeniden demokrasiye, cumhuriyete evrilmesine vesile olacak, ekonomik kültürel askeri gelişimin modernleşmenin önünü açılacaktır. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine refaha kavuşturacaktır. Afganistan'ın imarı yeniden sağlanacak, dışa göçler duracak, akan gözyaşları dinecek, kardeş kavgası sona erecek, toplumsal birlik tesis edilecektir.

Yüce Türk milleti Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemi dış politikada bunu başarabildiyse bugün  neden olmasın? Bu birikim, tecrübe, donanım, tarihsel öngörü, millet ve devlet iradesi fazlasıyla vardır. Esas olan bunların güçlü bir siyasi irade ve dış politika ile hayata geçirilmesidir. 

Esaret altındaki ulusların deyimiyle bağımsızlık, özgürlük savaşçısı Atatürk için söyledikleri yeni bir ŞARK'IN BABASINA  ihtiyaç vardır.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR