Eflatun, kalem erbabını tehlikeli buldu. "Onlar toplumun aklını karıştırırlar." dedi. Şairler, yazarlar öyle şeyler yaparlar. O yüzden sevilmeyenleri çoktur.
Sanatçı denince akla ilkin bunlar gelir. Ressamlar, besteciler ve taşı tıraş edenler de yapay ve özgün güzellik yaratmanın ilk erbaplarıdır.
Sonradan "performans sanatı" gibi başka sanatlar çıktı. Marina Abramović önemli bir isim. Sıra dışı sanatsal çalışmalar yaptı. Bir masaya 72 nesne koydu. İçlerinde bal, tüy, dikenli gül, makas, neşter, tabanca falan vardı. İzleyiciler bu nesnelerle Marina'nın bedenine istedikleri gibi dokunabileceklerdi. 6 saatlik sanatsal etkinliğin sonunda Marina şunu anladı: Bu sanatsever güruh pek âlâ acımasız olabiliyordu. Kendisini öldürmelerine ramak kalmıştı...
Stelarc da kendi bedeni üzerinde sanat icra edenlerden biri. Üçüncü bir kulak edinmek için ameliyatlar oldu filan...
Sanatın kapsamı çok genişledi. Boş konuşma sanatı, laf sokma sanatı, iftira atma sanatı, ihale kapma sanatı var. Dolandırıcılık çoktandır sanat muamelesi görüyor. Tantanacıların (kavga çıkarıp cüzdan, takı araklayanların) teatral yetenek sergilediği malumunuzdur. Evvel zamanda deveyi semeriyle yutan “götürücüler” cahil ve görgüsüzdü. Şimdi her şeyi kitabına uyduran iş insanlarına saygı duyuyoruz.
Bir de yalan söyleme sanatı var, önemli.
"Kasabanıza kocaman bir köprü yaptıracağım." demiş politikacı.
"Ama bizde dere, ırmak neyin yok ki!.." demiş yurttaş.
"Olsun. Biz önce köprüyü yaparız, sonra ırmağın bi çaresine bakarız..."
Yalan söylemenin yolunu yordamını öğrenin, lazım olur, diyorlar. İyi yalancılar da takdire şayan birer sanatçı...
Şimdi ekranlarda bas bas bağıran kimi yalancılara bakıyoruz da sanattan zerre haberleri yok. Yalanları kabak gibi ortada. Dinleyenler utanıyor, onlarsa pişkin pişkin sırıtıyorlar...