"Beni tanıdın mı enişte?" diye sordu.
Tanır gibi olmuştum. 19 kardeşten biri. Sayı abartılı gibi duruyor ama değil. Babaları 4 hanım almış. Yasak sınırına saygılı olduğundan, beşinciyi almak için birini boşamayı düşünüyormuş. Fakat düşündüğünü yapamadan ölmüş.
Gereğinden fazla olana, sınırları aşana "aşırı" deniyor. Aşırı güç kullanımı, aşırı kâr, aşırı vergi, aşırı zam, aşırı enflasyon gibi söz öbeklerini bir yerlerden duymuş olmalısınız.
Şehirlerarası yolda 50 km hız tabelası var. 66'yla giderseniz "aşırı hız" günahını işlediğiniz için 4.512 lira gibi hiç de aşırı olmayan bir ceza yersiniz.
"Aşırı"nın iyisi de var, "aşırı sevgi" gibi. Evlenme teklifini kabul etmeyen kadını 16 bıçak darbesiyle öldüren kişiye "aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi" falan denerek ceza indirimi uygulanmış. Karardaki aşırı empatiye dikkatinizi çekerim.
Aşırılık, Eski Yunan'da tek büyük günah kabul edilmiş. Bizde de pek hoş karşılanmıyor. "İşlerin en iyisi vasat (orta) olandır." diye hadis var. Lüks ve şatafat içinde yaşayan birtakım âlimler sizi yanıltmasın.
Bir haber gördüm, belki şakadır: Bir rektör, karısının okuduğu fakülteyi, ulaşımı kolay olsun diye ikamet ettiği ilçeye taşıtmış. Muhterem zevcenin mezun olmasının ardından fakülte eski yerine taşınmış... Bu durum bana gayet makul geldi. Fakülte yerine tüm üniversiteyi ileri - geri taşısalardı o vakit buna "aşırılık" denebilirdi.
Ümit Yaşar, "En ağır işçi benim / Gün yirmi dört saat / Seni düşünüyorum" demiş. Düşünmenin aşırısı da fena. Tıp dünyası bunu bir hastalık kabul ediyor. Eskilerin "Züğürt olup düşünmekten, uyuz olup kaşınmak yeğdir" demesi bundan.
Ben de düşünür dururum, aşırı yoksulluğunu insanların. Aşırı zenginleri düşünürüm sonra. Gayet zengin bir coğrafyadaki yoksulluğumuzu, uğradığımız haksızlıkları, hak etmediğimiz kötülükleri, bitmek bilmeyen sorunlarımızı... düşünürüm, düşünürüm...