"En" sözcüğü uç noktayı bildirir. Daha yukarısı veya aşağısı yoktur. Örneğin, "En düşük maaşlı devlet başkanı, 28 bin grivna aylık alan Zelenski'dir." Nokta. "En iyi zeytinyağlı sarma ülkemizde yapılır." Kesinlikle... "Ekonomide en kötü günler geride kaldı." Öyleyse konu kapanmıştır...
Bize "En güzel armağan kitaptır." demişlerdi. Sonradan "cep telefonu, tablet, ikramiye çıkmış piyango bileti, araba, makam koltuğu..." filan diyenler oldu. İyi düşünmek lazım. "En derin saygılarımı sunarım..." derken bile... Saygılarınız gerçekten "en derin" mi?
"Tarihteki en kötü insan kimdir?" sorusunun altına "Führer’im asla katil değildir!" yazan adam “bir numara”ya itiraz ediyor. “Roma İmparatoru Caligula'nın hakkını yemeyiniz.” diyen de öyle. “Bize mutlu bir çocukluk yaşattığın için teşekkür ederiz yoldaş Stalin…” de adaylar arasında.
"En" belirtecinden sonra gelen sözcük nesnel değerlendirmeye uygun değilse anlaşmazlık çıkıyor. "Dünyanın en pahalı köprüsü bizde." diye bir haber vardı. "Pahalı" sıfatı araştırmaya uygun. Bakarsın ve dünyanın en ucuz köprülerinin bizde olduğunu anlarsın.
Öyleyse gönül rahatlığıyla söyleyelim de inanmayan araştırsın:
Doğayı en güzel biz koruruz. Eleştiriye karşı en hoşgörülü toplum biziz. En mantıklı kamu harcamalarını biz yaparız. En liyakatli atamaları gene biz... Bizim sayemizde mutlu insanlar. Çünkü en yerli, en millî, en demokrat, en özgürlükçü biz…
Temel, eleman arayan markete iş başvurusunda bulunmuş.
"Hangi üniversiteden mezunsun?" diye sormuş dükkân sahibi?
"Boğaziçi." demiş Temel.
“Hangi bölüm?”
“Uluslararası ticaret.”
"Kaç dil biliyorsun?"
"Dört tane."
"Dalga mı geçiyorsun?"
"Evet ama sen başlattın..."