Her sabah işe giderken geçtiğim cadde, eskiden yan yana dizilmiş çınar ağaçlarıyla gölgelenirdi. Şimdi o ağaçların yerinde devasa bir inşaat yükseliyor. Çocukluğumuzun oyun alanı, kuşların yuvası, yaz sıcağında sığınılan o doğal serinlik artık yok. Bu değişim sadece bir mahalleye özgü değil; neredeyse tüm şehirlerimizde benzer manzaralar karşımıza çıkıyor.
Betonun, camın ve asfaltın hâkim olduğu bir kent düzeni, insan ruhunu da boğuyor. Uzmanlar, yeşil alanların sadece estetik değil, aynı zamanda sağlık açısından da hayati olduğunu söylüyor. Ağaçların temizlediği hava, toprakla temasın stres azaltıcı etkisi, çocukların güvenle oynayabileceği alanlar… Bunların hepsi göz göre göre elimizden kayıyor.
Bugün şehir planlamasında alınan her karar, yarının yaşam kalitesini belirliyor. Rant uğruna feda edilen bir park, aslında gelecek nesillerin sağlığından çalınmış bir değerdir. Eğer bizler bu gidişata dur demezsek, bir gün nefes almak için kilometrelerce yol gitmek zorunda kalacağız. Oysa çözüm belli: Doğayı şehirlerin içinde yaşatmak.