Mehmet Şal

Mehmet Şal

Eğitimin Dünü - Bugünü - Yarını

Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin her çağda gerçek olan bir şey var ki; medeni, gelişmiş, modern, çağın zirvesini yakalamış toplumlar ve devletler nitelikli, kaliteli eğitim ve yer yönüyle yetişmiş erdemli, ahlâklı, değerlerine sahip çıkan çağının teknolojini en iyi şekilde icra eden, aklını teslim etmeyen, sorgulayan, araştıran, üreten, meraklı, uygulayıcı, projeci, yenilikçi, interaktif, deneysel ve gözlemleyici insanların olduğu eğitim modeli olmuştur.

Antik çağlardan günümüze eğitimin öğretimin; nasıl dönüşüme uğradığını, felsefi temellerde, pratikte nasıl uygulandığını anlamamıza yardımcı olan hem teori hem de pratik açısından nasıl şekillendiğine Doğu hem de Batı’da eğitimin kökenleri, bireylerin ve toplumların gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Bugün teknoloji, yapay zeka, dijital eğitim, metaversin eğitime entegre edilmesi konusunda çabalar var. Ancak teknolojinin nesillerde milli, manevi, etik, ahlâk, erdem, vicdan gibi olgularda yaratabileceği muhtemel sorunları, kaygıları, olumsuzlukları da konuşuyoruz.

Eğitime dair antik filozofların düşüncelerinden, tarihi karakterlerin eğitim ile ilgili felsefelerinden ve eski yazılı eserlerden alınan bu hikayeler, tarihsel bağlamda eğitim anlayışını, yöntemlerini ve kültürel değerleri anlamamıza yardımcı olacak. Tarafsız, önyargısız, objektif değerlendirme yaparak eğitime her kavram üstü bakmak gerekir.

Şimdi yaşanmış hikayelerle, örneklerle eğitimede; geçmişten- bugüne- yarına bir köprü kuralım. Buyrun...

SOKRAT, Antik Yunan'da öğrencilerine ders vermek için klasik eğitim yöntemlerinden farklı bir yaklaşım benimsemiştir. O, öğrencilerine doğrudan bilgi vermek yerine, onlara sorular sorarak, kendi düşünme süreçlerini geliştirmelerini sağlamıştır. Bu yöntemi "Sokratik Yöntem" "Sokrat’ın Öğretme Yöntemi "olarak bilinir. Bu teknik, öğrencilerin doğru cevaba kendileri ulaşmalarını teşvik eder.

Bir gün, SOKRAT ’ın öğrencisi bir konuda fikrini sormak istediğinde, Sokrat ona şöyle der: “Bilgiyi sana vermiyorum. Onu senin içinde bulman için sorular soruyorum.” Bu, eğitimin amacının yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda bireyin düşünme becerisini geliştirmek olduğunu vurgulayan bir anlayıştır.

SOKRAT, bilgiyi başkalarına öğretmektense, onları sorgulamaya teşvik ederdi. Herkesin doğru bildiği şeyleri sorgulamak, insanları kendi düşüncelerini incelemeye ve hatalarını fark etmeye yönlendirirdi.

Bir gün, genç bir adam Sokrat’a gelir ve "Ben doğruyu nasıl bulurum?" diye sorar. Sokrat, ona sadece birkaç soru sorar. "Gerçek nedir?" diye sorar. Genç adam cevapsız kalır. Sokrat devam eder: "Doğruyu aramak, bazen kabul edilen düşünceleri sorgulamakla başlar. Yani, doğruyu aramak için önce yanlış olabileceğini kabul etmelisin."

PLATON ’a göre eğitim, insan ruhunun "iyiliğe" yönlendirilmesiyle ilgilidir. Her birey, doğru bilgiyi ancak doğru bir eğitimi alarak anlayabilir ve "idealar dünyasına" ulaşabilir.
Öğrencileriyle birlikte idealar dünyası ve gerçeğin ne olduğu üzerine derinlemesine sohbetler yapmış ve onları sadece kitaplardan değil, yaşam deneyimlerinden de ders alarak eğitmiştir.

KONFÜÇYÜS, eğitime dair yaklaşımı sadece bilgi öğretmeyi değil, aynı zamanda ahlaki değerler ve toplum için sorumluluk bilincini de içermektedir. Konfüçyüs, "Eğitim insanın ruhunu şekillendirir" der ve bireylerin sadece zihinsel değil, aynı zamanda moral değerlerini de geliştirmenin önemini vurgular. Eğitimin temelinde insanı insan yapan erdemlerin öğretisi yatmaktadır. Öğrencilerine, sadece bilgiye dayalı bir eğitim değil, karakterin geliştirilmesi gerektiğini de öğretmiştir. Bu yüzden, Konfüçyüs’ün eğitim anlayışında moral ve etik eğitim, derslerin ta kendisi kadar önemli bir yer tutar.

Çin’de, Konfüçyüs sadece teorik bilgiyi değil, erdemi ve doğru davranışı da öğretmeye büyük önem verirdi. Bir gün, bir öğrenci ona gelir ve "Öğretmenim, ben bilgiyi ne kadar çabuk öğrenebilirim?" diye sorar. Konfüçyüs gülümseyerek şu cevabı verir: "Bir ağaç fidanı toprakta ne kadar hızlı büyüyebilir? Zamanla büyür, ama kökleri derinlere inmeden sağlam bir ağaç olamaz. Eğitimin de böyledir. Sabır ve azim gerektirir. Eğer yalnızca hızlı öğrenmek istersen, bir ağaç gibi köksüz kalırsın."

Antik çağda MUSA dağa çekilir ve yedi gün boyunca yalnız başına meditasyon yapar. Her gün, her an bir yeni sır öğrenir ve bu sırları halkına aktarmak için geri döneceğini söyler. Yedi günün sonunda, dağdan aşağı inerken ona sorarlar: "O kadar zaman dağda ne öğrendin?" MUSA gülümseyerek cevap verir: "Bilgi, dağda öğrendiklerim değil, halkıma öğreteceklerim değil, bilakis sabır ve hikmetle doğru zamanı beklemektir. Eğitimin özü, yalnızca bilgiyi aktarmak değil, doğru zamanda doğru şekilde aktarmaktır."

AL-HAYTHAM, 10. yüzyılda yaşamış bir bilim insanı ve eğitimciydi. Bir gün, öğrencilerinden biri ona, "Işığın nasıl hareket ettiğini nasıl anlayabiliriz?" diye sordu. Al-Haytham, öğrencilerine gözlemlerini yapmalarını ve kendi deneyimlerini yaratmalarını söyledi. Kendisinin yaptığı en büyük keşiflerden biri, ışığın yansıma ve kırılma özelliklerini inceleyerek, optik üzerine yazdığı "Kitab el-Manazir" adlı eseridir. Al-Haytham’ın bu yaklaşımı, deneysel bilimsel yöntemi ve gözlemleri öğretmek adına büyük bir devrimdi. Eğitimi yalnızca teoriyle değil, pratikle birleştirmenin önemini vurguluyordu.

İBN-İ SİNA, tıp eğitiminin temellerini atmış ve hastalıkların tedavisini sadece fiziksel değil, ruhsal ve çevresel faktörlerle de ilişkilendirerek ele almıştır. Onun en ünlü eseri olan El-Kanun fi’t-Tıbb (Tıbbın Kanunu), Orta Çağ’da Avrupa'da birkaç yüzyıl boyunca temel bir tıp kaynağı olarak kullanılmıştır. İbn-i Sina, eğitimde teorik bilgilerin yanı sıra deneyime dayalı pratik eğitimlerin de önemini vurgulamıştır. Tıp eğitiminde yalnızca kitaplardan okumak değil, aynı zamanda hasta tedavi etme deneyimi kazanmak gerektiğini belirtmiştir. Teorik bilginin yaparak uygulayarak yaşayarak deneyimleyerek var etmenin önemini ortaya koyuyordu.

MEVLANA, sadece bir mistik değil aynı zamanda derin bir öğretmendi. MEVLANA'nın öğrencilerine verdiği öğretiler arasında, öğrenmenin ve bilgiyi aramanın ömür boyu süren bir yolculuk olduğuna dair güçlü bir inanç vardı. Bir gün, öğrencilerinden biri ona, "Hocam, öğrenmek için ne yapmalıyım?" diye sordu. Mevlana, "Öğrenmeye aç bir kalp, sabırlı bir zihin ve sonsuz bir arzu ile gel," dedi. Ardından, "Bilgi deniz gibidir; ne kadar içine girersen, ne kadar derinleşirsen, bir o kadar çok şey öğrenirsin. Ancak en derin denizlere girmeyen bir insan, yüzeydeki küçük balıkları görür ve her şeyin bu kadar olduğunu sanar." Bu söz, eğitim ve öğrenme anlayışında derin bir bakış açısı oluşturur.

FATİH SULTAN MEHMET, İstanbul’u fethinden sonra, şehirdeki eğitim sistemini yeniden yapılandırmış ve medrese eğitimine büyük bir önem vermiştir. Fatih, reformist ve evrensel eğitim anlayışı ile bilim, felsefe ve edebiyat alanlarında birçok bilim insanını sarayında toplamış ve onlardan dersler almıştır. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi'nin temelleri de bu dönemde atılmıştır. Fatih, hem kendi zamanının ileri düzey eğitimini hem de halkının eğitimi için birçok önemli adım atmıştır. Zamanının ötesinde bir eğitim felsefesi, ufkunun olduğunu, eğitimi içselleştirmiş ve eğitimin eşitlikçi tarafını uygulamaya koymuş.

Bu eski hikayeler, geçmişten günümüze eğitimin nasıl şekillendiğini ve eğitimcilerin öğrencilerine nasıl ilham verdiğini göstermektedir. Eğitimin doğru zamanlamayla ve içsel bir olgunlukla ilgili olduğunun altını çizer. Gerçek öğreticilik, bazen bilginin aktarılmasından çok, sabırlı bir şekilde bilgiye odaklanmaktır. Ayrıca eğitim sürecinde; sorgulama, eleştiri, deneyimleme, araştırma, uygulama inceleme gibi yöntemlerin kullanılması isteniryordu. Yine anlatılan hikayelerden anlıyoruz ki; hangi dönen yaşansa da ihmal edilmemesi gereken ve bilgiyi kullanma ulaşmada kullanılan yöntemler bugünkü eğitim modeline ışık tutmuyor. Çağlar değişiyor ihtiyaçlar ve kaygılar beklentiler hep aynı, değişmiyor. Hedefler benzer, iyi kaliteli bir eğitim demek kaliteli insan yetiştirmek.

Bugünkü arayışlar da sadece teknolojiye entegre olmak değil; kaliteli, nitelikli, erdemli ve ahlaklı insan yetiştirmede yaşanabilecek sorunları. Zaman farklı ancak sorunlar, amaçlar, ihtiyaçlar, kaygılar, yöntemler aynı değil mi?

KAYNAKÇA:
* Platonun devlet( Politeia )
* Sokrat’ın Savunma - Meno eserleri
* Konfiçyüz ( Lunyu )
* İbn-i Sina (El Kanun Fı't -Tıbb )
* Kronikler, Osmanlı Tarih Kitapları
* Papirüs metinleri/Eber Papirüsü
* Musa ve Dağdaki Yedi Gün
* Platonun devlet( Politeia ) (Platonun.
( Diyaloglar )
* Sokrat’ın Savunma - Meno eserleri
* Konfiçyüz ( Lunyu )
* İbn-i Sina (El Kanun Fı't -Tıbb )
* Kronikler, Osmanlı Tarih Kitapları
* Papirüs metinleri/Eber Papirüsü
* Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul.
İstanbul Üniversitesinin Kuruluşu

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum