Öfke, insanları en hızlı şekilde atağa geçiren duyguların başında yer alıyor. Düşünmeden bir anda konuşur, ölçmeden, tartmadan ilerler ve anlık olarak oldukça güçlü ve hiddetli hissettirir. O an ses tonu yükselir, cümleler bir o kadar sertleşir ve genelde sonucu tatsız olan kararlar netleşmiş gibi bir hal alır. Fakat olası bu netlik düşünülüp ve hesaplanıp değil aksine kontrol kaybından oluşmaktadır. Ani öfkelenme sonucunda verilen kararlar genellikle problemi çözmez, sadece yeni ve bir o kadar derin olan sorunların kapısını aralar.
Toplumda ve bireyler arasındaki diyaloglarda da bu durum sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bir tartışmada söylenen ağır bir söz, yılların hatırını bir anda yırtıp atabilir. İş hayatında anlık bir sinirle atılan adım veya kapıların bir anda sertçe karşımızdakinin yüzüne kapatmak dönüşü zor bir uçuruma doğru yol açabilir. Belki öfke dinebilir ancak bir anlık öfkeyle yapılanın izi kalır. İşte “zararla oturmak” tam olarak burada başlar. Bir anlık sinir ile haklı olduğun durumda bile haksız duruma düşebilir veya sorununu anlatabilecekken anlatamaz hale de gelebilirsin..
Bu yüzden karşılıklı herhangi bir ilişkide asıl denge, ani bir öfkeyle hareket etmemekle saklıdır. Susabilmek, bekleyebilmek, ani duygu yoğunluklarının geçmesine izin vermek bir kapanıklılık değil aksine ciddi bir irade göstergesidir. Öfke anında ani bir şekilde parlamamak, çoğu zaman en doğru yoldur. Çünkü sakinlikle oturan, sadece zarardan korunmaz ve sözüne, duruşuna ve geleceğine de sahip çıkar.