Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yağmur gerçeği
Bilimsel araştırmalar, Doğu Karadeniz’de önümüzdeki yıllarda şiddetli ve kısa süreli yağışların artacağını gösteriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verileri de Trabzon’da uzun yıllar ortalamalarına kıyasla yağışlarda yükseliş olduğunu doğruluyor. Yani, artık her yağmur damlası bizim için sadece bereket değil, aynı zamanda ciddi bir uyarı niteliğindedir.
Trabzon’un coğrafyası ve akışın yönü
Şehrin yamaçlardan sahile uzanan yapısı, yağmur suyuna doğal bir hız kazandırıyor. Boztepe’den, Aydınlıkevler’den, Karşıyaka, Yeşiltepe, Yenicuma ve Çukurçayır gibi bölgelerden yağan yağmur artık toprağa süzülme şansı bulamıyor. Çünkü şehrin büyük bölümü beton ve asfaltla kaplı. Yağmur damlaları toprağa değmeden, hızlanarak aşağıya doğru iniyor. Sahil hattına ulaştığında ise sorun büyüyor. Yağmur suyu, denizle arasındaki dolgu ve setler nedeniyle denize kavuşamıyor. Böyle olunca da düz alanlarda birikip taşkına dönüşüyor, çevredeki yerleşim yerlerine büyük zarar veriyor.
Tarihten bugüne Trabzon’da sel felaketleri
Trabzon, tarih boyunca sel ve su baskınlarıyla sıkça karşılaşmış bir şehir. 1929’da Of, Çaykara ve Sürmene’de meydana gelen büyük sel felaketinde 146 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 2.500 bina yıkılmıştı. 1990’da Trabzon merkez ve çevresinde, özellikle Akçaabat, Maçka ve Tonya ilçelerinde yaşanan şiddetli yağışlar, 45 kişinin hayatını kaybetmesine ve 278 yerleşim biriminin zarar görmesine neden oldu. 1996’da Of ilçesi, ardından 2005’te Solaklı Vadisi sel felaketleriyle sular altında kaldı; ev ve iş yerleri ciddi şekilde etkilendi. Daha yakın tarihlerde, 2019’da Araklı Çamlıktepe Mahallesi’nde 8 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi kayboldu ve büyük maddi zarar oluştu.
Beşirli ve Moloz’da 300 iş yeri su altında
Son olarak 2025’te Beşirli ve Moloz mevkiinde, yaklaşık 300 iş yeri su baskınlarından etkilendi. Bu sırada esnaf, dükkanlarındaki malını kurtarmak için suya girmek zorunda kaldı. Ancak zemine çok yakın konumlanan elektrik trafoları, felaketin boyutunu katladı. Su ve elektrik birleşimi adeta bir can pazarı yaratırken, her an ölümcül kazaların yaşanma riski gündeme geldi. Bu durum, sadece maddi kaybı değil, insan hayatının ne kadar savunmasız olduğunu da gözler önüne serdi. Trafoların yüksekliğinin artırılması ve güvenli mesafelerin sağlanması artık ihmal edilemeyecek kadar hayati bir gereklilik hâline geldi.
Bu tarihsel örnekler, Trabzon’un doğal afetlere karşı duyarlı bir bölge olduğunu ve geçmişten alınacak derslerin önemini bir kez daha gösteriyor.
Suyun denize ulaşması
Yağmur suyunun denize ulaşabilmesi için bazı önlemler almak şart oldu. Trabzon’daki dolgu alanları nedeniyle yağmur suları doğal akışını kaybediyor ve denize kolayca ulaşamıyor. Meteoroloji araştırmaları, şehirlerdeki yüzey akışlarının %70’inin asfalt ve beton alanlarda hızlandığını ve toprağa süzülme şansının azaldığını gösteriyor.
Bu nedenle Trabzon’da daha geniş yağmur suyu kanalları, yağmur hatları ve gerekirse pompaj sistemleri kurulmalıdır ve deniz seviyesinden düşük olan alanlar belirlenerek bu alanlar için özel önlemler alınmalıdır. Moloz mevkiinde bulunan işletmelerin birçoğunun deposu alt katında ve muhtemelen deniz seviyesinin de altındadır. Eğer bu yollar açılmazsa, her sağanak sonrasında taşkınlara ve su baskınlarına karşı şehrimiz savunmasız kalacak ve geçmişte Beşirli ve Moloz’da yaşandığı gibi benzer manzaralar tekrar yaşanacaktır.
Rize’den ders almak
Sadece Trabzon değil, tüm bölgeyi görmek lazım. Daha 2 gün önce, 21 Eylül’de Rize’de yaşanan sel felaketi, Fırtına Vadisi’ndeki yıkım ve tahribat hepimizin hafızasında. Kısa sürede yağan yüksek miktardaki yağış, dere yataklarının taşmasına ve büyük zararlara neden oldu. İşin en acı tarafı ise, dere yatağına yakın alanlarda yerleşimlerin hâlâ varlığını sürdürmesi. Özellikle dereye sıfır olarak inşa edilmiş bungalovların vadinin taşması sonucu gerçekleşen yıkım videoları, felaketin boyutunu ve ihmalin sonuçlarını gözler önüne serdi. Bu görüntüler bize açıkça gösteriyor ki “aynı hataları tekrar etmeyelim” demekten başka çaremiz yok.
Trabzon, yağmurun bereketiyle yaşayan bir şehir. Ama artık bu bereket, dikkatsizlik ve plansızlıkla birleştiğinde felakete dönüşüyor. Moloz’da, Beşirli’de ve Rize’de yaşananları sadece birer olay gibi görürsek yanılırız. Bu manzaralar, geleceğimizin habercisi oluyor. Yazıyı güneşli bir günde okumak bazen etkisini azaltıyor; felaketin boyutunu ve riskin ciddiyetini kavramak için, yağmurun gölgesinde düşünmek daha faydalı olabilir.
Şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız; Biz bu yağmurun yolunu açmazsak, o da kendi yolunu felaketle açmaya devam etmeyecek mi?