Dünya genelinde soğuk savaşın hakim olduğu ve yer yer sıcak çatışmaların arttığı, ülkemizde ise başta ekonomik ve çeşitli konularda belirsizliklerin derinleştiği bir dönemde Türkiye, yeni yüzyılının başlarında kritik bir dönem yaşıyor.
Özellikle Ortadoğu'da savaşların gölgesinde tarafsızlık ve denge arayışı sürerken, içeride ekonomi, eğitim, adalet ve toplumsal barış gibi temel konularda ciddi bir tıkanma söz konusu. Bu ortamda en kırılgan ama aynı zamanda en dinamik kesim ise gençler. Üniversite eğitimini gören ya da yeni mezun olmuş milyonlarca genç; geçim sıkıntısıyla boğuşuyor, kendi yeteneklerini ortaya koyabilecekleri fırsatları bulamıyor ve çalışmış olduğu sektörde düşük maaş sıkıntısı yaşayabiliyor. Gençlerin bir kısmı çareyi yurt dışında ararken, büyük bir çoğunluğu ise içerisinde bulunmuş olduğu sisteme ayak uydurmaya çalışıyor.
Oysa ki, ülkemiz adına şah damarı görevini üstlenen gençlerimiz, bu topraklardan elde edebileceği kabiliyet ve deneyimle birlikte, Türkiye’yi sınıf atlatabilecek ve bizleri Batı ve Avrupa’nın önüne geçirebilmesi mümkünken, ne yazık ki bizi diğer toplumlardan ayıran değerlerimizden uzaklaşarak, köklü tarih ve kültürümüze uygun olmayan yaşayış biçimleriyle beraber farklı bir kimliğe bürünme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Türkiye’nin girmiş olduğu yeni yüzyılda, aktif nüfus yoğunluğunun çoğunluğunu oluşturan gençliğin enerjisiyle, cesareti ve kabiliyetiyle şekillenmesi gerekiyor. Gençlerimizin artık kendine; “Ben bu durumu değiştirebilmek için ne yapabilirim?” diye düşünmesi gerekiyor. Çünkü değişim, sorgulamakla başlar. Ülkemizi şimdiden geleceğini inşa etme sorumluluğu üstlenen kitlenin genç akılların olması gerekmektedir.
Sözlerimi, Gazi Mustafa Kemal'in şu sözüyle bitirmek istiyorum: "Sizler, yeni Türkiye’nin geç evlatları, yorulsanız da beni izleyeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze durmadan, yorulmadan yürüyecektir."