"Mumlar yanmadı o akşam / Ellerim ellerine / Uzanmadı o akşam" diye başlayan "şaheserim" Milliyet Sanat dergisinde yayımlanmaya değer görüldüğünde 16 yaşındaydım. Sunay Akın'ın da yer aldığı Genç Şairler Antolojisi'ne girebilmiştim. Henüz öğrenciyken –komik olmayışları komik olsa da- gülmece yazılarımı yerel gazetelerimizde yayımlatabiliyordum. Kendini gerçekleştirmeye çalışan çok insan vardı. Ben yorulup kendimi gerçekleştirmeyi kısa süreliğine bıraktım. Yaklaşık otuz yıl...
Bir filmde orman işçilerinin üzerine ağaç devriliyor. Arkadaşlarından biri, ölenlerin çizmelerini mezarlara yakın ağaçların gövdelerine çiviliyor. "Böylece..." diyor, "bu dünyada bir iz bırakmadan gitmiş olmayacaklar..." Sanırım hepimizin derdi bu: En azından çizmelerimiz geride kalsın.
"Kendini gerçekleştirmek" önemli. Kendi kanatlarıyla uçmayı ve dünyaya güzel süzülüşler, danslar, şarkılar, öyküler bırakmayı başarabilmeli her fâni. Ben de bu dünyada bir işe yaradım, diyebilmek için.
Fakat kendini gerçekleştirirken birtakım değerlere sahip olmak gerekiyor. "Ayna testi" diye bir şey var. Fıkrayı bilirsiniz: İlk kez gördüğü aynaya bakan muhtar, "Ula, bu herif de kimdir? Namıssız birine benziyor." demiş. Her sabah aynaya gönül rahatlığıyla bakabilenler bu testi geçiyor.
"Kendini gerçekleştirme"yi Maslow, ihtiyaçlar piramidinin en üstüne koymuş. Yazdıklarını okurken koltuklarım kabardı.
"Kendini gerçekleştiren insanlar yaratıcıdır. Mizah anlayışları sıra dışıdır. Ortalama insanın komik bulduğu şeyleri komik bulmazlar. Kaba, kırıcı ve küçük düşürücü şakalardan kaçınırlar. Onların mizahında felsefe vardır. Güldürürken düşündürmeyi de amaçlarlar..." diyor.
Teşekkürler üstat!.. Saydıklarının hepsi bizde var. Tek sorun: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz.