Müziğin dili her ne kadar evrensel olsa da toplumların, köylerin veya beldelerin bile kendine has sesi (tınıları) var. Kemençe, tulum, bağlama, davul, zurna, veya klarnet.. Bu enstrümanlar sadece çalgı aleti değil, kültürü oluşturan temel yapı taşlarından biri olmasıyla birlikte, söz konusu değerlerin gelecek nesillere aktaran elementlerin dışa vurmamızı sağlıyor. Asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılan sesler, coğrafyanın ruhunu korurken hem de de toplumun hafızasını diri tutmaya yaramaktadır.
Çalma aletlerinin kültürümüz üzerindeki faydası ayrıca toplum içerisindeki sosyalleşmenin de oluşumunda katkı sağlıyor. Öyle ki bu aletler insanları bir araya getirmektedir. Benzer aletleri kullanan kişiler, ortak duygularda buluşurken artık onların konuşmadan da anlaşabilmesini sağlar. 3 tel bir ömür denilen kemençenin derinlere götüren sesi, bir yayla şenliğinde paylaşılan coşku ve horonlar bile aslında büyük bir iletişimdir. Enstrüman öğrenmek üzere bir araya gelen kişiler veya davulcunun bir kişiye davul çalmasını öğretmesi, toplum içinde dayanışma, paylaşma ve devamlılık kültürünün devamlılığı için çok kıymetlidir.
Günümüzde hızla ilerleyen teknoloji ile teknolojik müzik üretimi yaygınlaşsa da el emeğiyle örneğin 'asma davul, el yapımı zurna ve kemençe' ile üstatlar tarafından icra edilen çalma aletlerinin kıymeti de bir o kadar da artıyor. Çünkü bu aletler sadece çalındıklarında ses çıkartmıyor. Ayrıca o yörenin havası ile dünüyle bağ kurar, geçmişini ise günümüze taşıyarak insanı kendi köklerine yaklaştırır. Kültürümüzün sessiz değerleri olan bu kıymetli ve bir o kadar da değerli enstrümanları yaşatmak, aslında kendi benliğimizi gelecek nesillere aktarmak demektir.