Konaklarda, köşklerde çatı üzerine kondurulan cihannümalar, dört bir yanı izleme olanağı sağlardı. Bu çokgen ya da dairesel odaların çepeçevre pencereleri olurdu. Bir dürbün alıp manzaranın tadını çıkarabilirdiniz. Kavga edenleri, kucaklaşanları, ağlayanları ve gülenleri de görebilirdiniz. Uzaktan ve sessiz...
Şimdi bizler apartmanlarda yaşarken oturma odalarımızı bir tür cihannümaya dönüştürdük. Ekranlarımız pencere. Bize uzaklarda olup biten her şeyi gösteriyorlar. Doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırmaya yetecek kadar aklımız da var.
Olaylar oluyor, görüyoruz uzaktan. "Dicle'nin kıyısında bir koyun kaybolsa sorumlusu benim." sözünü duyuyorum penceremden. Kafamı yastığa huzurla koyuyorum.
"Düz gidenin hâkimle işi olmaz." diyorlar. "Olursa da Ömer adaleti var bizde. Öncekilere hiç benzemeyiz biz..." Eyvallah! Eskiden Kadı Karakuş vardı; taşları bağlardı, itleri salardı. Şimdi adaletin tecellisini izliyorum sabah akşam cihannümadan.
Bir avcı attığı okla arkadaşının gözünü kör etti. Terzi davacı oldu, bedel ödesin, dedi. Avcı, ‘’Ben avcılıkla geçiniyorum efendim, tek gözle avlanamam.’’ deyince yargıç nihai kararı açıkladı: ‘’Avcının yerine kapıdaki bekçiyi getirip bir gözünü çıkarın. O herif tek gözle de idare edebilir...’’ Yok, şimdi değil, eski zamanda oldu bu. Kadı Karakuş'tan söz ediyorum, anlayın...
"Biz erdem ve ahlak hareketi olarak yola çıktık." dediler, pek hoşuma gitti. Tam aksi bir anekdot geldi aklıma, eloğlundan:
Fransız Mareşal La Ferte, Metz şehrine girdiği vakit birkaç Yahudi ziyaretine gitmiş. Kendisine haber verildiğinde Mareşal,
"Asla!" demiş. "Katiyen olmaz! Benim peygamberimi çarmıha geren bu canileri görmek istemem!.."
"Ama Sayın Mareşalim, size dört bin altın hediye getirmişler..."
"Yaa, öyle mi?.. Bırakın gelsinler bakalım. Kim bilir belki de çarmıha gerdikleri vakit İsa’yı tanıyamamışlardı..."
"Dünyayı gösteren" anlamına geliyor cihannüma. Eskiden zenginlerin evlerinde olurdu, şimdi hepimizin var işte. Keyifle kuruluyorum penceremin önüne. Mest oluyorum büyük insanları dinlerken. “Son yıllarda ülke olarak destan yazıyoruz…” diye başlıyor bir konuşma. Ve hep olduğu gibi, masal tadında devam ediyor...