Seyehat tercihlerine dair okunabilen tüm göstergeler bize şunu haykırıyor; kimse vazgeçilmez değil. Geçen yılın verilerine göre dünyanın en çok ziyaretçi alan ülkeleri sıralamasında Fransa, İspanya ve Abd’nin ardından dördüncü sırada yer alan Türkiye, son yıllarda fiyat artışları nedeniyle rekabet gücünü korumakta güçlük çekiyor. Seyahat ve ulaşım araçları teknolojisinde artan verimliliğin geldiği nokta dünya da turizm açısından büyük bir fırsat yaratırken, seyahat edenler için de alternatif rotalar oluşturma kolaylığı sağlamakta.
Kaybolan fiyat algısı büyük sorun
Şehrimiz içinde benzer sorunların baş gösterdiği son birkaç yıla baktığımızda kendisini en çok hissettiren ve ziyaretçilerin adeta ağız birliği ile ifade ettiği sorun fiyatlardaki artış ve yitirilen fiyat algısı. Çok yüksek oranlar ile son yıllarda kontrolden çıkan enflasyon rakamları fiyat algısını yok ettiği gibi satın alma reflekslerinde daha ihtiyatlı davranma sonucunu doğuruyor.
Özellikle enflasyon-döviz paradoksu ihracatın tüm alanlarını olduğu gibi biz hizmet ihracatçılarını da olumsuz yönde etkilemekte. Tatil amaçlı seyahatin ana unsuru muhatabında yaratacağı güven duygusudur. Burada ki güven duygusu can güvenliği olduğu kadar seyahat bütçelerinin güvenliği ve öngörülebilir olması ile de ilişkilidir. Enflasyon kaynaklı bu güvensizlik biz sektör emekçilerinin etki alanı dışında yer almakta. Dolayısıyla konunun bize etkilerini ve kendi yarattığımız sorunu irdelemeye çalışalım. Çünkü iş tabiri caizse zıvanadan çıkmış durumda.
Dört teker üzerindeki enflasyon canavarı
Buraya kadar olan kısım söylediğim gibi bizlerin değiştirebileceği ya da yönlendirebileceği şeyler değil. Bizim bize has olan çok önemli bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum. ‘ Dört Teker Enflasyonu’ olarak aramızda dolaşan bu canavar, adına ‘komisyon’ diyerek kendisine abdest aldırıp, zaten yüksek olan yiyecek içecek fiyatlarına organize bir şekilde etki ederek haksız kazanç elde ediyor. Bahsi geçen rakamların restoranlar da %30’ ları , başta bal olmak üzere özellikle yöresel ürünler de %50 ‘leri bulduğu düşünülünce işin vahameti daha da belirginleşiyor. Yanlış anlaşılmasın burada sorguladığımız şey kimsenin kazancı değil. Söz konusu gelirin yükünü kimlerin çektiğini düşündüğümüz de ne ile karşı karşıya olduğumuz daha anlaşılır hale geliyor. Bu yük tamamıyla turistlerin omuzlarında.
Fiyat fayda dengesi olmadan olmaz
Ticarete konu olan her faaliyet sonunda hepimiz kendimize ‘Bu paraya değdi mi’ sorusunu sorarak fiyat-fayda dediğimiz dengeyi gözetiriz. Otel tercihlerinden tutun tatil süresince yapılan tüm faaliyetler işte bu denge ile değerlendirilir. Burada bir denge gözetilmemiş ise hem memnuniyetsizlik hem de bir sonraki tercihlerde artık çok kolay ulaşılan alternatifler devreye girer.
Trabzon, haftalardır bahsettiğimiz ve önem atfettiğimiz tüm hususlardan daha fazla önem arz eden bir durum ile karşı karşıya. Bu haksız kazancın yükünü çeken ziyaretçiler nezdinde oluşacak fiyat fayda dengesizliğinin sonuçlarını maalesef şehrimizin tamamı çekmekte. Bu konuda mülki idare amirlerinin yanı sıra şoförleri istihdam eden seyahat acentelerinin hassasiyeti çok önemli.
Kanunların uygulanmasının yanı sıra bir kültür ve bir etik farkındalık yaratmak sanırım başta seyahat acenteleri olmak üzere bunlara bu imkânları sağlayan işletmelerin görevi.
Misafirlerin gitmek istediği restoranlar yerine komisyon aldıkları işletmelere zorla götürülen misafir dönüşleri maalesef her geçen gün artmakta. İşini layıkıyla yapan kaptanları da zan altında bırakan bu zorbalardan kurtulursak sıra parmak arası terlikle misafir karşılama meselesi ile işin estetik kısmına geçeceğiz.
İyi haftalar.