Günümüzde akıllı cihaz kullanıcıların uğrak uygulaması olan yapay zeka, çoğu insanın aklına bilim kurgu filmleri, robotlar ya da elektronik sistemleri getiriyor. Ancak son zamanlarda bu devrim niteliğindeki teknolojik hamle yalnızca endüstriyel alanlarda değil, estetik ve duygularla yoğrulmuş sanat dünyasında da kendine geniş bir yer elde edindi. Peki, algoritmalarla yapılan sanatsal herhangi bir şey, bir ressamın fırçasından çıkan bir eser kadar değerli midir?
Sanat, insana özgün ve bir o kadar manidar olan bir ürünü olarak asırlardan günümüze kadar insan ruhunun en derin köşelerindeki duygularında yer edindi. Şimdi ise yapay zekayla birlikte sanat içerisinde yeni bir dönemin kapıları açılıyor. Yapay zeka sayesinde gelişen çeşitli modellerle birlikte artık, müzik bestelerinden edebi eserlere kadar pek çok alanda yeni ve başarılı ürünler meydana geliyor. Artık elektronik cihazlar insan duygularına da birçok yerden etki edebiliyor.
Bu gelişmenin olumlu yönleri kadar bir o kadar tehlikeli tarafları mevcut. Herhangi bir eseri kimin yaptığı (yapay zeka mı insan mı?) fark edilebilir mi? Sanatçının kattığı bir çok element olmadan ortaya çıkan bir eser sanat içerisine girer mi? Yoksa sanatı değerli kılan şey yalnızca estetik değil, aynı zamanda onun ardındaki canlının katabildikleri mi?
Yapay zekânın sanatla buluşması, bu daldaki bir çok çizgiyi yeniden çekiyor. Belki de artık yapay zekâ ile yapılan esere milyonlar ödenecek. Ancak insanın o kıymetli dokunuşu, hangi algoritmanın satırına sığar? İşte bu sorunun cevabı, bizi hem heyecanlandırıyor hem de bir o kadar da düşündürüyor..