Recep Ergenç

Recep Ergenç

Korkutan gerçekler

Bu salgın döneminde ulaşmaya can atacağımız birçok kitap, tiyatro ve opera gösterisi, müzeler, sergiler vb. internet ortamında ücretsiz olarak insanların erişimine sunuldu. Ben de okumalarıma dijital ortamdan inanılmaz kaynaklar buldum. Başka türlüsü nasıl olurdu bilemiyorum.

Salgın döneminde ülke dijital dönüşüm içinde buldu kendini bir anda. Yüz yıllık dönüşüm hızlandı iki – üç aya sıkıştı. (Bu da ayrı bir tartışma konusu. Hangi sektörler hızlı dönüşebildi, hangileri yaya kaldı, çok kritik bir tartışma konusu).
Gelelim evde geçen iki aya. Okuduğum kitaplarda ilk sırada sağlık temalılar yer alırken, ikinci sırada iklim değişiklikleri, üçüncü sırada tarımsal üretim ve gıda güvenliği yer aldı. Bu başlıklarda yazılan yazılar da hızla artınca, salgın dönemi düşündüklerim notlarımda tarım ve gıda güvenliği zirvede yer aldı.

Tarım ve gıdanın dönüşümü

Tarım ve gıda, hem “endişemiz büyük” hem “endişeye gerek yok” ikilemi arasında. Ben büyük endişe duyanlar tarafındayım.

Beni etkileyen “Tarım ve Gıdanın Dönüşümü” (*) isimli kitabı okumama Dünya Gazetesi yazarlarından Rüştü Bozkurt ve Prof. Dr. Güven Sak’ın yazdıkları ve küresel iklim değişikleri için Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun yazdıkları ile Trabzon konferansı notları yol gösterdi.

Öncelikle, Kadıoğlu ne diyordu?

• İklim değişikliklerini küresel anlamda yaşadığımıza kuşku yok
• Atmosferde meydana gelen düzensiz olaylara karşı küresel anlamda işbirliği zorunlu
• Tarımın bundan etkilenmesi kaçınılmaz

Aykırı üç beş kapitalist sesin dışında, iklim ve çevre sorunları konusunda dünya hemfikir. (komplo teorilerine mesafeli hemen herkes, corona virüsünün doğadan insana bulaşma sürecinde insanı suçluyor) Bu anlamda iklim ve çevre tahribatı, tarım ve hayvancılıkta da kolaya kaçmadan konuları yeniden ele almak gerektiğini ortaya koyuyor; bu konuda da yazan çizenler hemfikir.

Geçen yüzyıla kıyasla dünya gıda tüketimi 3 katına çıktı.

Bütün olumsuzluklara rağmen!

Tarımda bu emsalsiz kazanım büyük ölçüde kimyasal gübrelerin, böcek ve ot ilaçlarının, yeni hibrit ürün çeşitlerinin geliştirilmesiyle, çorak bölgelerde sulama sistemlerinin kurulmasıyla ve fosil yakıtlı tarım makinelerinin devreye girmesiyle mümkün oldu.

Peki oldu da ne oldu?

İşte bu sorunun yanıtını, kitaptan direk alıntılayarak vermek isterim: “Endüstriyel tarım küresel ekonomiyi kimilerinin hayrına dokunarak ama geri kalanların büyük kısmına zarar vererek yeniden şekillendirdi. Makineleri, yakıtları ve ticari zirai girdileri satın alamayan fakir çiftçiler küresel gıda ekonomisinde genellikle dezavantajlı bir konuma düşüyor”. …. “Tüm bunlar, sistemli bir şekilde her yıl milyonlarca köylünün çiftliği bırakması, (daha az endüstriyelleşmiş ülkelerde) ihracata yönelik üretimin öncelik kazanması ve yoksul, topraksız, dolayısıyla da kronik şekilde kötü beslenen ve açlık çeken (oysa ana-babaları kendi yağında kavrulabilen köylüler olan) bir şehirli sınıfın oluşmasıyla sonuçlandı.” …. “Modern şehir sakinleri yedikleri gıdaların kaynaklarına git gide daha çok yabancılaşıyor, dolayısıyla da, bunların tüketiminin sağlık açısından yarattığı sonuçları veya bunların üretiminin ortaya çıkardığı çevresel maliyetleri pek bilmeksizin, paketli ve yüksek düzeyde işlemden geçmiş gıdalar satın alıyorlar.”

İşlenmiş tarım ürünleri ile ürünlerin raf ömrü uzatılırken, endüstriyel ülkelerde ölümlerin başlıca dört nedeni “kalp rahatsızlıkları, kalp krizi, tip 2. diyabet ve kanser” beslenme biçimiyle doğrudan ilişkili kronik rahatsızlıkları ortaya çıkardı.

Fosil yakıt sarmalı

Tarımda enerji (fosil yakıt ağırlıklı) inanılmaz gelişmelerin ana motorunu oluşturdu. Sadece üretim değil, üretimden sofraya ulaşana kadarki süreçte fosil yakıt bu muazzam gelişimi sağladı ancak neleri feda ettik, çevreye nasıl zararlar verdik?
“Gıda krizlerini önlemenin tek yolu, proaktif ve planlı bir şekilde fosil yakıtları gıda sisteminden çıkarmaktır.” Buradaki planlı vurgusu önemli çünkü alternatiflerini yaratmadan çıkaramayacağımız da vurgulanıyor kitapta.

Bu yönde yapılan çalışmalarda, yenilenebilir enerji tarımsal makinelerde (ABD’de) şimdiden %20 tasarruf sağlamış durumda. Tasarruf, buradaki anahtar kelime değil aslında, tüm ekosistem içerisinde fosil yakıtların sebep olduğu zararı minimize etmek asıl konu. Çünkü şu iddialı ve vurucu yargı cümlesi, beni çok etkiledi, siz de etraflıca bir düşünün derim: “Tarım, bütün insan faaliyetleri arasında muhtemelen insanın çevre üzerinde en kapsamlı etkilere/zararlara yol açtığı faaliyettir.” (Kitabın linki aşağıda, okursanız neden böyle iddialı bir yargıya varıldığını göreceksiniz)

Nerde hata yaptık? Nasıl dönüşeceğiz?

Karşılaştığımız ve karşılaşacağımız kök soruna Rüştü Bozkurt’un sorusu ile ulaşabiliriz.

Bugüne kadar yaptığımız tartışmalar, aldığımız önlemler, açıkladığımız iddialı projeler neden yaratmak istediğimiz sonuca bizi götürmedi?

Bu soruların yanıtları zor, çok kapsamlı ve yüzlerce doktora tezine konu olması gerekecek kadar önemli. Ancak kendi gündemimiz o kadar “başka şeylerle” yoğun ki.

Son sözü Trabzon’da Tarım ve Hayvancılığın duayen ismi Sebahattin Yazıcı’ya (Trabzon Veteriner Hekimler Odası Başkanına) bırakayım.

Tarım ve hayvancılıkta da “liyakat ve ehliyet ile işin kağıtla değil toprak, canlı ve iklim üçgenine oturtulup bu tarz bir yaşamı benimseyecek gençleri gelenekçi üreticilerle eşleştirmek”.

Ama en önemlisi üreticinin pazarlama ağını kurdurmak…

Kârcı, kabzımal, hal ne demek? Üreticiyi esarete ve köleliğe mahkum etmek demek...

Ürettiğini, ederinin altında satmak ne demek?

Sübvansiyon, regülasyon arz talep ne demek, üretici bilmez....

Üreteni öldürmek, yumurtlayan tavuğu aç bırakmak sonrada kesmek demek...

Tablo karamsar, gerçekten öyle, ancak insanlık çıkış yolunu her zaman bulabilmiştir. Yeter ki anlık kar hırsına yeni düşmeyelim.

Kaynaklar:

* Kitap: Tarım ve Gıdanın Dönüşümü (Richard Heinberg, Michael Bomford, Yeni İnsan Yayınevi, Çeviri: Hira Doğrul)

Rüştü Bozkurt (Dünya Gazetesi 21-28 Mayıs)

Prof. Dr. Güven Sak (Dünya Gazetesi 13 Nisan)

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu Trabzon Konferansı notları

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR