"Kabul edilemez"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Partiler arasındaki rekabetin ülkenin ve milletin aleyhine sonuçlar doğuracak bir zemine kayması kabul edilemez" dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25. Dönem 2. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla Genel Kurul'da konuşma yaptı. Cumhurbaşka

"Kabul edilemez"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Partiler arasındaki rekabetin ülkenin ve milletin aleyhine sonuçlar doğuracak bir zemine kayması kabul edilemez" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25. Dönem 2. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla Genel Kurul'da konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışını gerçekleştiren ilk Meclis'ten 25. Dönem'e kadar bu aziz çatı altında vazife yapmış olan tüm milletvekillerine şükranlarımı ifade ediyorum. TBMM üyelerinden başta ilk başkan Gazi Mustafa Kemal olmak üzere ahirete irtihal eden herkesi de rahmetle yad ediyorum. Yine bu yasama yılı açılışı vesilesiyle tüm şehitlerimizi rahmetle minnetle anıyor, gazilerimizden vefat edenlere rahmet, hayatta olanlara uzun ömürler niyaz ediyorum. Milletin oyuyla milletimizi temsil etmek maksadıyla bu çatı altında vazife üstlenmiş ancak vazifeleri sırasında çeşitli şekillerde kendilerine kıyılmış Meclis üyelerimizi bugün özellikle anmak istiyorum. Ali Şükrü Bey'i, Gün Sazak, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve Meclis üyesiyken katledilmiş diğer tüm isimleri hayatları pahasına demokrasinin yolunu aydınlattıkları için rahmetle yad ediyor, mekanları cennet olsun diyorum" ifadelerini kullandı.

7 Haziran seçimlerinin hiçbir siyasi partinin tek başına iktidarı sağlayamadığı bir tabloyla sonuçlandığını hatırlatan Erdoğan, "TBMM'nin 25. Dönem'i kısa sürmüş olabilir ama milli iradenin üstünlüğü ve çözüm üretme kabiliyetini ortaya koyması bakımından çok büyük anlama sahiptir. Yaşadığımız süreç demokrasi tarihimizde ilk kez şahit olduğumuz bir süreçtir" diye konuştu.

Bir hükümet kurulmamış olmasına rağmen Türkiye'nin, anayasasını harfiyen uygulamak suretiyle çok büyük bir demokratik olgunluk sergilediğini vurgulayan Erdoğan, "Geçmişte benzeri süreçlerde Türkiye'de ekonominin ve siyasetin karşı karşıya kaldığı badireler hepimizin malumudur. Hükümet kurulamaması, cumhurbaşkanı seçilmemesi gibi durumlarda Türkiye aylarca krizlerin pençesinde kıvranmıştır hatta kimi durumlarda demokrasi dahi askıya alınmıştır. Siyasetin çözüm üretemediği, bu bahaneye sarılan müdahaleciler, vesayetçiler, siyaset kurumunu zayıflatmakla kalmamış, demokrasimizde de derin yaralar açmışlardır. 7 Haziran'dan bugüne kadar olan süreci Türkiye'nin demokrasinin, hukukun, siyasetin, milli iradenin gereklerine uygun şekilde yaşamış olması hepimiz adına büyük bir kazançtır. Ülkemizde siyasetin de devletin de kurumsallaşma sürecinde kat ettiği mesafeyi bu dönem vesilesiyle test ettik, ulaştığımız ileri düzeyi gördük. Siyasi partilerin varoluş gayesi siyasal alanı savunmak ve temsil görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektir. Siyaset dışı saiklerle bu alanı boşaltan, görev üstlenmekten kaçınan siyasi partiler kendi varlıklarını inkar ediyor demektir. Kimse siyasal alanda ortaya çıkartılan boşluğun faturasını Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere başka yerlere kesmeye çalışarak sorumluluktan kaçamaz" açıklamasında bulundu.

"TÜRKİYE'NİN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNÜ SİYASETİN DIŞINDA ARAMAK BU MİLLETE YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜKTÜR"

"Türkiye'nin sorunlarının çözümünü siyasetin dışında, siyaset dışı odaklarda aramak bu ülkeye ve bu millete yapılacak en büyük kötülüktür" diyen Erdoğan, şunları söyledi:

"Milletimizin basireti her türlü kilidi açacak marifete sahiptir. Milli irade tek ve yegane çıkış yoludur. Allah'ın izniyle Türkiye 1 Kasım'da bir kez daha demokratik kurallar çerçevesinde seçimini yapacak, milli iradeyi tecelli ettirecektir. 1 Kasım'da millet iradesinin en sağlıklı biçimde sandığa yansıması, parlamento içinde ve dışındaki tüm siyasi partiler için bir namus ve şeref meselesidir. Terörün çirkin yüzünün sandıkları tehdit etmesini engellemek için tüm siyasi partilerin insani ve vicdani bir tavır sergileyeceklerini, kolaylaştırıcı bir yaklaşım içinde olacaklarını umuyorum. Siyasette farklılıklarımız ile ülkenin ve milletin menfaatleri arasındaki ayrımı çok iyi yaparak hep birlikte üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Milletimizin birliğinin, ülkemizin bütünlüğünün, bayrağımızın, İstiklal Marşı'mızın, resmi dilimizin hepimizin asgari ortak noktası olduğunu burada özellikle vurgulamak isterim. Bu aziz kürsüde edilen yeminlere, yapılan ahitleşmeye uymak herkes için demokratik bir görevden öte ahlaki bir vazifedir. Türkiye'nin istiklal ve istikbalinin söz konusu olduğu yerde yek vücut olarak hareket edemezsek milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz."

"TÜRKİYE'YE YÖNELEN TÜM SALDIRILAR BU ÜLKENİN ÇELİKTEN İRADESİ KARŞISINDA ERİMEYE MAHKUMDUR"

Siyasi partiler ve siyasi kadroların ülkeye ve millete hizmet konusunda rekabet ve yarış içinde olduğunu belirten Erdoğan, "Şuna hiç kimsenin itirazı olamayacağı düşüncesindeyim; bu rekabetin ülkenin ve milletin aleyhine sonuçlar doğuracak bir zemine kayması kabul edilemez. Milletin dışında güç odaklarına, özellikle de terör örgütlerine, paralel yapılara sırtlarını dayayanlar, bunlar üzerinden algı operasyonlarına girişenler, millete ve hukuka hesap vermekten kurtulamayacaktır. Milletimizin feraset ve basireti, milli ve yerli olanla gayri milli ve yabancılaşmış olanı en iyi şekilde ayıracak hassasiyete sahiptir. 1 Kasım seçimleri bu manada son derece önemli bir sınavdır. Türkiye'nin bu önemli sınavı da başarıyla atlatacağına yürekten inanıyorum. Seçimlerin ardından Türkiye ekonomisi büyümeye, Türkiye demokrasisi emin adımlarla geleceğe ilerlemeye devam edecektir. Türkiye her anlamda emin ellerdedir. Tarih hiç şüpheniz olmasın Türkiye'nin önlemez büyümesi ve güçlenmesine şahitlik etmeyi sürdürecektir. Türkiye'ye yönelen tüm saldırılar bu ülkenin çelikten iradesi karşısında erimeye mahkumdur. Tek bir vatandaşım dahi tedirgin olmasın. Türkiye okun yaydan fırlaması gibi geri dönülemez bir atılım dönemindedir ve İnşallah 2023 hedeflerimize mutlaka ulaşılacaktır" ifadelerini kullandı.

13 YILDA YAPILANLARI HATIRLATTI

Standartları yüksek bir demokrasinin, özellikle de istikrar ve güven ortamının, Türkiye ekonomisine etkisinin geçen 13 yıl içinde milletçe hep birlikte tecrübe edildiğini vurgulayan Erdoğan, güçlü, kararlı, dürüst ve şeffaf bir yönetim altında, geçen 13 yılda Türkiye ekonomisin yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyüme kaydettiğini belirtti. Milli gelirin 230 milyar dolardan 2014 yılı itibariyle 800 milyar dolara çıktığına işaret eden Erdoğan, son 13 yılda yapılan ve yapımı devam eden çalışmaları şöyle sıraladı:

"İhracatımız 36 milyardan 158 milyar dolara yükseldi. Enflasyon ve faizler, bu istikrar ve güven ortamında tarihi seviyelere geriledi. Uluslararası yatırımlar artarken, Türkiye, okulları, hastaneleri, yolları, köprüleri, tünelleri ve diğer altyapı yatırımlarıyla dünyanın parlayan yıldızı oldu. Sadece yüksek hızlı trenlerde bugüne kadar tamamlayıp işletmeye alınan hat uzunluğu bin 213 kilometreyi buldu. Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya hatlarında yolcu taşımacılığı halen yapılıyor. Ankara-Sivas, Bursa-Bilecik, Ankara-İzmir, Konya-Karaman hızlı tren hatlarının inşası devam ediyor. Hedefimiz, 2023 yılına kadar, ülkemizdeki hızlı tren hatlarının uzunluğunu 13 bin kilometreye çıkarmaktır. Aynı şekilde hava taşımacılığı konusunda büyük bir atılım gerçekleştirdik ve havayolunu halkın yolu haline getirdik. 2002 yılında 26 olan ülkemizdeki havalimanı sayısı, 13 yılda 29 yeni havalimanı ilavesiyle bugün 55'e ulaştı. Bu güzel tabloyu eğitimde, sağlıkta, enerjide ve diğer tüm alanlarda görmek mümkündür."

"Türkiye bu büyük kalkınma hamlesinden asla vazgeçemeyecek, geriye gitmeyecektir" diyen Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin hemen öncesine ait olan 2'nci çeyrek büyüme oranının, beklentilerin üzerine çıkarak yüzde 3,8 olarak gerçekleştiğine dikkat çekti. Erdoğan, 2002 sonundan itibaren devam eden istikrar ve güven ortamının, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte sorgulanır hale gelmesinin, hiç kuşkusuz bir tedirginlik oluşturduğunu belirtti. Ancak, 13 yıl boyunca gerçekleştirilen yapısal reformların, ekonomide ciddi sarsıntı yaşanmasını engellediğini ifade eden Erdoğan, aylardır süren belirsizlik ortamına rağmen, Türkiye ekonomisinin üstesinden gelinemez bir şoka maruz kalmadığını kaydetti.

"BUNLAR GELİP GEÇİCİ DÖNEMLER"

Türkiye ekonomisinin şuanda Avrupa'da ve içinde bulunulan bölgede, küresel krizin etkilerini en az hisseden ekonomi durumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bankacılık sistemimiz dünyanın en güvenli ve sağlam sistemlerinden biridir. Ekonomik göstergelerde oluşan kısmi durgunluk geçicidir. 1 Kasım sonrası kurulacak güçlü hükümet, umuyorum ki ekonomik göstergelerin yeniden yukarıya doğru seyretmesinin de miladı olacaktır. Bu ortamı kendileri için fırsata çevirmek isteyenlere imkan vermemeliyiz. Özellikle ekonomi bürokrasisi kararlı hareket etmelidir. Finans sektörünün reel sektörü zor durumda bırakacak şekilde davranmasını da asla kabul edemeyiz. Bunlar gelip geçici dönemlerdir. Türkiye ekonomisi, dışa açık yapısıyla, küresel rekabetin şartlarına uygun olarak, üretime dayalı, adil, kapsayıcı büyüme ilkeleriyle yoluna devam edecektir. Tüm saldırılara rağmen Türkiye, ekonomide de 2023 hedeflerine ulaşacak, dünyanın parlayan yıldızı olacaktır."

1 EKİM'DEN BU YANA YAŞANAN KRİTİK GELİŞMELER

TBMM'nin geçen yıl 1 Ekim'de gerçekleştirilen yasama dönemi açılışından bugüne kadar geçen sürede, Türkiye'nin son derece kritik gelişmeler yaşadığını hatırlatan Erdoğan, "Bilhassa önceki dönemin son haftalarında görüşülen İç Güvenlik Paketinin, terörle mücadele konusunda güvenlik güçlerimize ve adli birimlerimize çok önemli katkısı olduğuna inanıyorum. Geçtiğimiz 1 yıllık süreçte, maalesef pek çok acı hadiseye de şahit olduk. Yanı başımızdaki Suriye ve Irak'ta yaşanan hadiseler giderek tırmanırken, bunların ülkemize de farklı yansımaları oldu. Bir siyasi parti başkanının, büyük sorumsuzluk olarak değerlendirdiğim çağrısıyla başlayan 6-8 Ekim olaylarında 50 vatandaşımız hayatını kaybetti" dedi.

O günlerde, Ayn el-Arab veya Kobani olarak adlandırılan bölgeye yönelik DEAŞ saldırıları konusunda, ABD Başkanı Barack Obama'nın aktardığı bir bilgiyi kamuoyuyla paylaşarak, bölgenin her an düşebileceğini ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu sözümü çarpıtan bölücü terör örgütü mensupları ve onlarla aynı çizgide hareket eden bir siyasi partinin mensupları, ülkeyi ateşe ve kana boğan olayların fitilini ateşlediler. Halbuki, söz konusu bölgedeki çatışmalardan kaçan 220 bin kişiye biz sınırlarımızı zaten açmıştık. Bunların önemli bir bölümünü hala da misafir ediyoruz. Yine, bölgenin savunulması için Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu güçlerinin topraklarımızdan geçişine izin veren de biziz. Bölgeye yüzlerce kamyon insani yardım malzemesini gönderen, bu yardımların yerlerine ulaştırılmasına aracılık eden de yine biziz. Yalan ve fitne çarkını durmaksızın işleten bu kesimler, gerçek tüm açıklığıyla ortada olmasına rağmen, hala aynı iftiraları tekrarlamaktan geri durmuyorlar."

"ZULME MARUZ BIRAKMA HAKKIMIZ YOK"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye olarak biz, tıpkı Balkanlar'daki, Orta Asya'daki, Kuzey Afrika'daki, Afrika ve Asya'nın diğer bölgelerindeki kardeşlerimiz gibi Suriye ve Irak'taki kardeşlerimize de gönlümüzü ve kapılarımızı daima açık tuttuk, tutmaya devam edeceğiz" dedi.

"Bizim için asıl olan bu kardeşlerimizle olan tarihi geçmişimiz, kültürel yakınlığımız, medeniyet ortaklığımız ve paylaştığımız insani değerlerdir" diye konuşan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bugün Suriye ve Irak dediğimiz yerler, daha bir asır önce bizim için Mardin'den, Diyarbakır'dan, Gaziantep'ten, Hatay'dan farkı olmayan coğrafyalardı.

Suriye ve Irak'ta yaşayanları kendi vatandaşlarımızdan ayrı görmek, bizi tarih nezdinde, ecdadımız ve bilhassa şehitlerimiz nazarında mahcup eder. Bizim bu topraklara ve oralarda yaşayan kardeşlerimize bakışımız, asla Batı ülkeleri başta olmak üzere diğer devletlerle aynı olamaz. Kobani'de veya bölgedeki bir başka şehirde yaşayan kardeşlerimizin sıkıntıya düşmesi, en az onlar kadar bizi de ilgilendirir, bizi de harekete geçirir. İşte bu anlayışla, Suriye'den ve Irak'tan ülkemize gelen tüm kardeşlerimize kapılarımızı açtık, açmaya devam ediyoruz. Hala bu ülkelerin topraklarında yaşayan kardeşlerimize de elimizden gelen her türlü yardımı yapmayı sürdürüyoruz. Bizim kimi Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi, bu kardeşlerimizi Akdeniz'de ölüme terk etme, sınır boylarında, tren istasyonlarında zulme maruz bırakma hakkımız asla yoktur.

'Kardeş" sözü bizim ağzımızdan bir alışkanlık olarak değil, kalbimizden, yüreğimizden kopup gelen, bin yıllık arka planı olan bir duygunun ifadesi olarak çıkıyor. İmkanlarımız sınırlı olabilir, ama hamdolsun gönlümüz zengin. Gönül zenginliğimizin bereketini de 5 yıldır görüyoruz, inşallah bundan sonra da görmeye devam edeceğiz."

"BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAK BÖLÜCÜLÜKTÜR"

Türkiye'den imkan olarak katbekat güçlü Avrupa ülkeleri, birkaç yüz bin mültecinin sınırlarına dayanması karşısında paniğe kapılırken, Türkiye'nin milyonlarca sığınmacıyı yıllardır misafir ettiğini hatırlatan Erdoğan, "Elbette sıkıntılar vardır, olacaktır. 2 milyon insan dünyanın neresine giderse gitsin, mutlaka birtakım sıkıntılara yol açar. Ama şunu da kabul etmeliyiz ki, ülkemize gelen milyonlara gösterdiğimiz misafirperverliğin dünyada bir başka örneği yoktur" diye konuştu.

Erdoğan, gerek kamplarda kalan, gerek şehirlerde kendi imkanlarıyla ve yardımlarla barınan misafirlerin durumunun, diğer ülkelerle kıyaslandığında çok iyi düzeyde olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bunu biz söylemiyoruz. Ülkemize gelip durumu kendi gözleriyle gören insaf ve vicdan sahibi tüm yabancılar, bize takdir ve teşekkürlerini ileterek, bu gerçeği teslim ediyorlar. Sınırlarımız dışındaki tüm kardeşlerimize karşı bu duyguları beslerken, ülkemiz içinde herhangi bir bölgeyi, herhangi bir kesimi, herhangi bir grubu dışlamamız mümkün müdür? Böyle bir iddiada bulunmak bölücülüktür; daha önemlisi Türkiye'ye ve milletimize bühtandır. Geçmişte Kırım'dan, Kafkasya'dan, Balkanlar'dan, daha uzaklardaki Afganistan'dan, Türkistan'dan, Orta Asya'nın muhtelif bölgelerinden gelenlere gönlünü açan Türkiye'nin, kapı komşularına karşı farklı bir tavır içinde olmasına, en başta ben karşı çıkarım. Bunları, yaptığımız iyilikleri kimsenin başına kakmak için değil, istismar konusu yapılan bir meseleyi açıklığa kavuşturmak için ifade ediyorum."

"TÜRKİYE HER ŞEYE RAĞMEN İSTİKRAR ADASI OLMAYA DEVAM EDİYOR"

Her şeye rağmen Türkiye'nin, istikrarsızlık, çatışma ve kaosun giderek arttığı bir bölgede güven ve istikrar adası olarak varlığını muhafaza ettiğini belirten Erdoğan, "Türkiye, komşularına ve bölge ülkelerine hiçbir zaman salt çıkar penceresinden bakmamıştır. Bölge ülkelerindeki olaylara kesinlikle mezhep veya etnik temelli olarak da yaklaşmıyoruz. Kısa dönemli menfaatleri, bizi biz yapan değerlere tercih etmedik, etmeyeceğiz. Günü kurtarmanın değil, ortak bir geleceği, bölgedeki kardeşlerimizle birlikte inşa etmenin çabası içindeyiz. Bu anlayışla, bölgemizde ve dünyada barışın, huzurun, istikrarın ve güven ortamının hakim olması için çalışıyoruz. Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan, Musevi demeden, kökenine, mezhebine, inancına bakmadan tüm mazlumlara, mağdurlara sahip çıkıyoruz" ifadelerini kullandı.

"Ülkemize gelen misafirlerimiz için bugüne kadar 7,5 milyar doların üzerinde harcama yaptık" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Harcadığımız bu rakamın sadece 417 milyon dolarını diğer ülkelerin yapmış olduğu yardımlar oluşturuyor. Türkiye, 4 yıldır 2 milyonu aşkın Suriyeli ve Iraklı kardeşine sahip çıkarak, komşuluk görevini yapmanın ötesinde tüm insanlığın onurunu kurtarmıştır. Milletimiz, büyük bir özveriyle davranarak, uluslararası topluma insanlık dersi vermiştir. Bu vesileyle, buradan 78 milyon vatandaşımızın her birine gösterdikleri bu insani duruş için şükranlarımı sunuyorum."

HABERE YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler