Haber61

Haber61

Yaşayan Atatürk ve sınırlı tarihimiz

Bir gürültüdür yaşanıyor.

 

Herkes farklı şeyler söylüyor.

 

Sakın izlemeyin ikazlarının yapıldığı yoğun elektronik posta trafiği almış ba –

şını gidiyor.

 

Bu hafta Tarihimiz ve Mustafa Kemal Atatürk başlıklı bir yazı yazacaktım. An-

cak Can DÜNDAR"ın Mustafa adlı belgesel filmi ile ilgili yapılan yorumlardan sonra  yazımı bu konuyla beraber ele almak istedim.

 

Mustafa Filmine henüz gitmedim. Ama eşim ve çocuğumuz ile mutlaka gideceğim.  Çevremden edindiğim ilk izlenime göre filmde, Atatürk"ün çocukluğu da dahil o dönemdeki sivil yaşantısına, duygularına, düşüncelerine, konuşmalarına, dav-

ranışlarına yediğine, içtiğine yapılan göndermeler halk arasında takdir edildiği kadar  nefret de oluşturmuş.

 

Kırküçüncü yaşımı sürdüğüm bu günlerde şöyle bir geriye doğru baktığımda yani 60"lı yılların sonuna ve 70"li yıllara doğru uzandığımda tarihimizin bizlere ne kadar doğru ve ne kadar objektif öğretildiği konusunda içime kurt düşüyor. Bu kurt acımasızca beynimi eşeleyip duruyor. Acaba medeni dünyada başka hangi ülke analiz ve sentezden yoksun, tümevarım ve tümdengelim ayrımını yapmadan tarihini kendi geleceği olan çocuklarına öğretmekte bir sakınca gör-

memiştir?  Burada sevgili ve de saygıdeğer öğretmenlerimize eleştiri yapmaya hak-

kım yok zira bahsettiğim şey bir ülkenin milli ve de resmi eğitim müfredatıdır. Yani sorumluluk ülkenin yöneticilerindedir. Dolayısı ile öğretmenlerimizi bu eleştiri içine almak vicdan sınırlarımızı zorlar. Üniversite yıllarımıza kadar Atatürk"ü ne yazık ki cızırtılı bir plak kaydındaki sesi, kalıplaşmış fotoğrafları, hızlı çekilmiş sınırlı sayıda belgesel filmleri, heykelleri ve Anıtkabir ile tanıdık. Sivil Atatürk, Cumhuriyet Tarihimiz içinde savaşları ve devrimlerinin gerisinde kaldı. Onunla ilgili öğrencilik yaşlarımızda tam bir analiz yapmayı başaramadık. Onu katı, sert bir lider olarak benimsedik.

 

21. yy dayız. Devlet Protokol Kurallarımız yabancı devlet temsilcilerinin Anıtka-

biri ziyaret etmesini şart koşacak kadar prensip sahibi iken neden Atatürk ile ilgili bir çok bilgi, resim, film ve doküman devlet arşivlerinde bekletilmektedir?  Neden halk yıllarca Yaşayan Atatürk"ten mahrum bırakılmıştır?  Neden her sene resmi bay-

ramlarda ve ölüm yıldönümünde ancak sınırlı sayıda bilgi gün yüzüne çıkarılıp halk ile paylaşılmakta geri kalan bilgiler yine tozlu arşivlerde saklanmaktadır? Arşivlerdeki günlük ve belgelerden yoksun bilimsel çalışmalar Atatürk"ü ne kadar tanıtabilir?  Ya da bu çalışmalar ne kadar bilimsel kabul edilebilir?  Talimatlarla, genelgelerle, ka-

nunlarla hatta emir ve komuta zinciri ile Atatürk"ü ne kadar öğrenebiliriz? Onu gelecek kuşaklara ne kadar öğretebilir ve sevdirebiliriz?

 

Yalnız Atatürk mü?

 

Bu ülkenin kökleri, geçmişi, yaşadıkları hala devlet arşivlerinde saklanmakta –

dır. Onlara hala devlet sırrı olarak bakılmaktadır. Hala Osmanlı Arşivlerinin açılıp açılmaması ile ilgili tartışmalar yapılmakta, arşivlerde bulunan bir çok bilgi gün ışı-

ğına çıkarılmamaktadır. Bundan dolayı da devletimiz bazı konularda zor durumda kalmaktadır. Devlet sırrı deyip eğrisiyle doğrusuyla gerçeklerle yüzleşmekten kaçı-

nılmaktadır.  İşin acı tarafı; ülkemizle ilgili olup da milletten saklanan birçok bilgi ve doküman yabancı ülkelerde adeta cirit atmaktadır. Allah uzun ömürler versin, sayıları sınırlı gerçek tarihçiler sayesinde ülke tarihini gerek bazı radyo ve televizyon programlarından gerekse de bazı kitaplardan takip edebilmekteyiz.

 

Bu devletin gerçek sahibi millettir. Devletin,  tarihini ve şahsiyetlerini milletinden saklama hakkı yoktur.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR