Babıali'nin 40 yıllık Trabzonlusu
Bab-ı Ali'nin kırk yıllık Trabzonlu'su Kemal Yıldırım, haber61.net ve Vatan Gazetesi köşe yazarlarından Kemal Yıldırım, Trabzon Kültür-Sanat Yaşam Dergisi İmtiyaz sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Aytekin Akay ile hoş bir sohbet etti.
İşte Kemal Yıldırım'ın, Aytekin Akay'a yaptığı çarpıcı açıklamalar...
"Suçumuz kel olmak!"
Hayata Trabzonlu başlayıp Trabzonlu bitirmek marifet ister. Hele medyada olabildiğince Trabzonlu kalabilmek marifet üstü başka bir şey olsa gerek. Trabzon'un en tanınan okumuş yazmışlarının çıktığı, Maçka Bakırcılar köyünde doğan Kemal Yıldırım, Bab-ı Ali'den, medyaya ulusal basının kırk senesinde en tepelerde var. En tepelerde dolaşıp da izini belli etmeyen, kendisinden söz ettirmeyen az insan vardır. Kemal Yıldırım o 'az'lardan biridir. Kırk senedir yazar, çizer, keyiflidir de. Kendini dinletir, okutturur. Ne yaparsa tutar dediğimiz insanlar var ya!.. Kemal Yıldırım da ne yazsa okunan cinsinden. Trabzon ekmeği yazsa, vallahi kalkar Trabzon'a ekmek almaya gidersiniz. O kadar yani! Trabzonspor yazsa hayatınızda aklınıza şampiyonluk gelmez. Trabzonspor isterse diranisetsin, Kemal abi sizi kalemiyle narkoza sokar. Trabzonspor beş yemiştir ama siz o yazıyı gülerek bitirirsiniz. İşte böyle bir adam! Kendi ifadesiyle kel olmasaydı, New York Times'amüdür olacaktı. O kel olmayı tercih etti. Bu da bir tercih. Adını, sanını bildiğiniz bütün gazeteciler, televizyoncular Kemal Yıldırım'ı iyi tanır, bilir, saygıda da kusur etmez. Şimdi senin yaşın otuz, Kemal abi sadece kırk senesini medyaya vermiş. Ne soracaksın ustaya? Hangi cesaretle neyi soracaksın? İstersen on dil bil, istersen Tımes'taçalışmış ol, ne yazar! Bu röportajdan sonra bir kez daha anladım ki, Trabzon adına tonlarca yazı yazan, Trabzon adını yazılarının içinde sürekli geçiren Kemal Yıldırım'dan habersiz olanımız var. Eleştirimiz sade vatandaşa değil, Trabzon'u yönetenlere, Trabzon adına söz söyleyenlere..!
Kemal Yıldırım gazeteciliğe nereden bulaştı? Bir tesadüf eseri mi gazeteden içeri adımını attı yoksa genlerinde zaten gazetecilik, yazı erbablığı var mıydı?
Gazeteciliğe, bir tesadüf eseri bulaştım. Yetmişli yıllardı ve lise öğrencisiydim... Günaydın'ın Kadıköy bürosu için muhabir aranıyordu. Başvuran bir sürü delikanlıdan biri de bendim. İçlerinde tek sebat edip başaran da ben oldum. Muhabirlik, yurt haberleri şefliği, sayfa sekreterliği (övünmek gibi olmasın 3 ödülüm var) derken, Haldun Simavi tarafından gazetenin Anadolu baskıları yöneticiliğine atandım. O görevi sürdürürken Sabah'ın temelleri atıldı. Yakın silah arkadaşlarım Zafer Mutlu ve Selahattin Duman'ın ısrarıyla, Günaydın'dan Sabah'a Haber Koordinatörü olarak firar ettim! Genlerimde ne olduğuna gelince... Onların nemenem şeyler olduğunu bilemiyorum ama edebiyatım kallaviydi. Katkısı olduğu kanaatindeyim.
Kemal Yıldırım için en hoş tabir hangisi? Gazeteci denilince mi yoksa yazar denince mi?
Ali Kemal Yıldırım için en hoş tabir, şimdilerde pek kıymeti harbiyesi olmasa da 'gazeteci' olarak anılmaktır. Tamam, yazarlık çizerlik (görsel editörlük) var ama tercihim rutbesiz gazeteciliktir...
Mesleğe başlamasından bu yana kırk yıl geride kaldı. Bu kırk yıl nasıl nerede kimlerle geçti? Kırk yılı 3-4 sayfaya sığdırmak zor ama biz zoru severiz. Mutlaka yazılması gerekenler, mutlaka atlanmaması gerekenler vardır. İşte onları arıyoruz. Nedir onlar?
Ah Aytekin aaah. Sana ne demeli bilmem ki... Kırk yılı (Gerçi henüz 39'a yeni girdim ama!..) bir çırpıda sıralayacak adamda okka ile aykü (IQ) olması lazım! Ama elden geldiği özetlemeye çalışayım. Öncelikle müthiş kalemlerle, ustalarla çalıştım. Hepsini sıralamaya kalksam, liste önümüzdeki sayıya sarkar. Yazılması gereken o kadar şey var ki onlara da sayfalar yetmez. Ama 'diranis' olduğum bir konu var ki üst üste iki laf koymazsam rahat edemem. O da günümüz gazeteciliğinin iki seksen hallerde uzanmasıdır. Detaylarına girmiyorum çünkü, görünen köy kılavuz istemiyor.
Türkiye'de medya ne zaman nasıl değişti? Yaşadığımız günlerin medyasıyla BAB-I ALİ Medyası arasındaki en derin fark nedir?
Medya ha!.. Gidinin, çarkları boşa dönesi global dünyası. İşte sorunun cevabı da burada yatıyor. Ezberimizin bozulması konusunda alegorik cümleler eşliğinde ortalığı toza dumana katmam gerekiyor ama ne gereği var!.. Kısaca, nerede o muhteşem Bab-ı Ali gazeteciliği, nerede günümüz medyası. Sıkıntı bir değil ki elvan elvan.
Trabzon'dan bir adam çıkacak ve 40 yıl aralıksız İstanbul medyasında kendini kabul ettirecek. Medyada bu zamana kadar Trabzonlu olduğun için yadırgandığın oldu mu? Ya da Trabzonlu olduğun için dışlandığını hissettin mi?
Ne yalan söyleyeyim, bunu hep düşünmüşümdür... İlkokulu kara lastik ve yırtık pantolonla bitirecek, yazları çobanlık yapacak Bakırcılar köyünün (eski adı Kizera) Ali Kemal'i, kendini medya gibi okkalı bir sektörde kabul ettirecek. Hem de ustaların harman olduğu Bab-ı Ali'de. Ve dahi üst makamlara kadar tırmanacak. Mevlamın takdiri ilahisi işte. Sorunun diğer kısmına gelince. Bırakın dışlanmayı, yadırganmadım bile. Neden mi? Birincisi o pozisyonlara imkan tanımazdım. Çünkü, dik duruşum sürekli önden gider... İkincisi, işimin erbabıydım. Merdivenleri de 'dayısız' tırmandım. Ve dahi büyüklerimi hep saydım, küçüklerimi de sevdim.
Medyada Trabzon ve Trabzonspor önyargısı var mı? Trabzonlulara göre bu kesin var. İstanbul basını vurgusu da bundan geliyor. İstanbul basını bizden olmayan bize karşı gibi söyleniyor Trabzon'da. Gerçekten İstanbul basının Trabzon ve Trabzonspor kaşıntısı var mı? Buna delil olabilecek olaylarla karşılaştın mı?
Çetrefilli bir konu. Trabzon'u ve Trabzonspor'u görmezden gelenlere kimi zaman çatmama rağmen, şu ya da bu diye birilerini işaret etmem doğru olmaz. Kaldı ki benim meşrebime göre şık da kaçmaz. Bırakalım, her koyun kendi bacağından asılsın... Çünkü, hadise 'hazreti reyting' meselesi. Bilindiği gibi, İstanbul'un duka beylerinde (F. Bahçe, G. Saray, Beşiktaş) taraftar gani!.. Bu iş de bir nevi ticaret olduğuna göre, o cenahtakilerin nabza göre şerbet sunulması doğaldır.
Türkiye'nin en büyük işadamları içinde Trabzonlular önde ama bu işadamları nedense bölgelerini unutuyor. Trabzonluyum deyince kasılıyor ama iş Trabzon için bir şey yapmaya gelince ortada bir şey yok. Bu işadamlarına öneriniz nedir?
Bu konuda uzun cümleler kurmanın gereği yok. Kimsenin bölgesini ya da yöresini unutma gibi bir lüksü olamaz, olmamalı da... Lakin kimilerinin, bi miktar duyarsız davrandığını da vurgulamak lazım. Yanisi, zorla güzellik olmaz. Sonucunda keyif de onların köy de... Onlara önerim, yeri geldiğinde sıcak ellerini soğuk ceplerine sokmaları..
Trabzonlu olmak ayrıcalık diyoruz? Size göre neden ayrıcalık? Neden Trabzon önemli bir kent?
Şık bir soru... Tarihten girip coğrafyadan çıkarak okkalı cevaplar vermem gerekir ama ben bildik bir gayde ile özetleyim... Elbette Trabzonlu olmak ayrıcalıktır. Hamsi, kuymak, kara lahananın çorbası sarması, mısır ekmeği, muhlama, tik horon vesaire başka nerede var ey Aytekin... Elin yabancısı boşuna "nadide bir mücevher' demiyor.
Trabzon şehri ve Trabzonlular kendilerini anlatamıyor mu? Yani galiba biz kendimizi doğru ifade edemiyoruz? Bir sorunumuz mu var?
Yok, önemli bir sorunumuz olduğu kanısında değilim. Yeri geldiğinde kendimizi sular seller gibi anlatıyoruz. Bence yanlarımızın ağrıması, kimi şeylere önem vermememiz, ama ziyadesiyle duygusal oluşumuzdan kaynaklanıyor.
Trabzonspor'un şampiyonluk yıllarında İstanbul medyasının en ortasındaydın? O zamanın patronları, yazarları ilk şampiyonluğumuzu nasıl karşıladı?
Valla, anımsadığım kadarıyla ilk şampiyonluğumuz şok etkisi yaratmıştı. Ancak gazeteler, benim 'duka beyleri' olarak adlandırdığım üç büyüklere verdikleri yer kadar olmasa da gereken ilgiyi göstermede kusur etmemişlerdi.
Siz sadece spor değil çok geniş bir bantta Trabzon ve Karadeniz yazıları da yazıyorsunuz. Buradan bakınca bölgemizde sizi en fazla rahatsız eden ne var? (Mesela, şehirleşme, işsizlik, vb) Sizi en çok sevindiren gelişmeler ne?
Vurguladığın gibi, salt spor değil hemen her konuda ahkam kesmeye gayret ediyorum. Ceketimi alıp gitmediğim sürece de yazacağım. Yazacaklarım da İlla ki horon, kemençe mavralı olacak... Üzen ve sevindiren gelişmelere gelince... Yüreğimi burkan çokça mevzu var elbette. Bildiklerimin, bilindiğini biliyorum. O nedenle cümleleri kısa tutacağım... Şehirleşme konusunda kaplumbağa hızıyla da olsa kıpraşmalar var. Ama işsizliğin çözümü konusunda o denli umutvar değilim. Sevincime gelince... Öncelikle Trabzon'un imajını düzeltmek için kolları sıvayan gençler. Sonra turizm konusunda atılan adımlar.
Bir gazeteci gözüyle bölgemiz kış ve yaz turizmi için neden kullanılamıyor? Biz bölgemizi pazarlayamıyor muyuz yoksa pazarlamak istemiyor muyuz?
Tespitlerin doğru... Müthiş güzellik ve özelliklere (Ormanı, dereleri, yaylaları vs) rağmen, turizmin nimetlerinden çok az yararlanıyoruz. Bu pazarlamadan ziyade hava şartlarının namüsait tezahür etmesinden kaynaklanıyor bence. Çünkü, yağmuru çetin, güneşi de üveydir... Ancak, şu küresel ısı denilen belanın, bölgeye bir faydası olacak gibi... Yakın bir gelecekte Karadeniz, dünya turizm merkezi olma gibi bir şansı yakalayacak galiba.
Maçka, Maçka ey Maçka, düşürdün beni aşka! Desek sonunu nasıl bağlarsınız? Maçka denince gözleriniz dolar mı?
Önce aktardığın dizelerin tamamına düğüm atayım... "Oy Maçka güzel Maçka, düşürdün beni aşka/ İlçelerin içinde benim Maçkam bir başka..." İnsanın gözlerinin dolmaması, burun direğinin sızlamaması olası mı?.. Ne diyor şair: Üzgün müyüm şen miyim, sorup durma bu akşam/ Küskünüm tellerime hoyrat vurma bu akşam... Sanırım başka söze gerek yok.
Trabzon'a Maçka'ya gidince ilk yaptığınız iş?
İlk iş dostlarla merhabalaşır, hasret gideririm. Sonra başından sonuna dek ağır adımlarla bir tur atar havasını solurum. O tur sırasında, başımı yukarıya kaldırıp köyüme yandan çarklı bir selam sarkıtırım. Köye çıkınca da kuş bakışı o dumanlı dağları, dereleri, yaylaları, köyleri seyre dalarım.
Trabzon yerel medyasında çok fazla dostunuz var. Yerel medyayı değerlenirir misiniz? Güçlü mü?
Evet... Yerel medyadan dostlarım çok. Sağolsunlar, her türlü nazımı-niyazımı gık demeden çekerler. Yerel medyanın, maddi açıdan güçlü olduğunu söylemek olası değil. Kendi yağlarıyla çarkı döndürmeye çalışıyorlar. Bana göre mucizeler yaratıyorlar. Kutlamak lazım.
Bugüne kadar çalıştığınız medya kuruluşları?
Yukarıda da vurguladığım gibi mesleğe Günaydın'da başladım. Sonra Sabah'a geçtim. Şimdilerde de bildiğin gibi Vatan Gazetesi'nde görev yapmaktayım... Senin gibi yeni yetmelere ağabeylik yapmanın yanısıra Pazar Vatan ve Boxer Dergisi'nde yazmaya çalışmaktayım. Ara sıra da Haber61'e "ce" yapıyorum.
Eklemek istediğiniz cümleler neler?
Eyvallah... Bana oğlum Berat ve kızım Tuğba ile evlat sevgisini tattıran, ama ille de 35 yıldır tahammül eden eşim Sariye'yianmazsam salaklık ederim!.. Bu arada senin de yanaklarından öpüyorum. Kemal Yıldırım adında Trabzon'lu bi 'uşacuğun' özelini merak ederek önemli bir iş kotardın. Birilerine kapak olur umarım..
Anı vardır mutlaka anınızı da anlatın.
Zurnanın cıııv dediği yere geldik... Anılar, anılar. Öylesine çok ki. Şimdi kalkıp birini anlatacağım, öbürü gücenecek. Öbürünü anlatacağım, diğeri gönül koyacak. Ben de saklı kalsınlar be Aytek, diyeceğim sen diranis olacaksın... Usumdan hiç çıkmayan iki hadise vardır. Birincisi, ilkokula başladığım gün sınıfa koynumda güvercinimle girmemdir. İkincisi de ilkokul beşinci sınıfta tanışdığım 'kabaralı' ayakkabılarımı yastığımın altına koyup uyuduğumdur...