Genelde ülkenin ve özelde Trabzon'un sıkıntılı yıllarında valiliğe başlayan Kadri Bey, Trabzon Valiliği süresince şehirdeki yatırım işlerinden ziyade asayiş meselelerine eğildi. Trabzon'daki valiliği süresinde Tüfekli Kadri, Deli Kadri ve Pilavcı Kadri adlarıyla da bilinen Vali Kadri Bey, Trabzon'da önce halkla iyi bir diyalog kurarak işe başladı. Örneğin, bayram günlerinde şehrin her tarafında mahalli kıyafetlerle oynanan milli oyunlar (horonlar) bilhassa Kadri Bey zamanında rağbet buldu. Kadri Bey bayramlarda köy delikanlılarını toplar, onlara muhtelif horonlar, bıçak oyunları oynatır ve her birini ayrı ayrı taltif ederdi. Oyuncuların alınlarına altın yapıştırdığı ve kendilerine mintan, zıpka hediye ettiği çok olmuştu. Öte yandan, Trabzon halkının katılımıyla gerçekleştiren Kadri Bey, oğlu Hüseyin Kazım'a kırk gün süren bir düğün yapmış, şehir adeta bir masal hayatı yaşamıştı .
Kendine Söveni Affeden Vali!
Halkla yüz yüze geldiğinde gerçekleşen bazı diyaloglar ise ilginçlikleri de barındıracak düzeydeydi : Bir gün Kadri Bey, sırtına bir çuval kömür yüklenmiş perişan kıyafetli bir köylüye rastgeldi. Yanına çağırarak sordu: 'Baba, bu kömürden bari bir şeyler kazanabiliyor musun, geçimini temin edebiliyor musun?'. Köylü zaten içi yanmış bir adamdı: 'Ah, halimi sorma efendim' dedi. 'Kadri Bey isminde birini buraya vali diye göndermişler, herif tütün kaçakçılarına aman vermiyor. Biz de şimdi on okka kömür satıp beş on para kazanmaya uğraşıyoruz' diyen köylü, sözlerine devam ederek valiye bir hayli sövüp saydı. Bunun üzerine Kadri Bey köylüye; 'Beni dinle. Ben Kadri Bey'i tanırım. Hakikaten sövülmeye layıktır' dedi ve sonra köylünün eline bir altın bırakarak oradan ayrıldı. Köylü, bu kişinin Vali Kadri Bey olduğunu öğrenince, sırtındaki kömürü hemen oraya bırakarak köyüne doğru koşmaya başladı. Fakat Kadri Bey sonradan bu adamı buldurdu ve ona her ay bir altın lira maaş tahsis etti.
Nam-ı diğer Pilavcı Kadri
Tekke Mahallesi'nde oturan Kadri Bey, bir gün evine giderken bir kömürcü ile karşılaştı. Kömürcü, sattığı kömür parası elinde olduğu halde düşünüyordu. Kadri Bey kömürcüye: 'Ne düşünüyorsun, zorun nedir?' diye sordu. Kömürcü; 'Şu dağdan kömür getirdim, sattım. Köyden gelirken karım benden bir entarilik basma istedi, gelinim de entari ve çember istedi. Sen gel de elindeki bu para ile onları al' dedi. Kadri Bey ise köylüye; 'Baba kolay' dedi. Çıkardı bir lira verdi; 'Bu gece burada kal, karının, kızının, gelininin istediklerini al, köye git. Köye gittin mi bir yük kömür yapıp bana getirirsin'. Kömürcü hayrette kaldı ve sordu; 'Baba sana kim derler, nasıl adamsın'. Kadri Bey cevaben; 'Bana Deli Kadri derler' dedi. Kömürcü bu sefer evini sordu ve; 'Tekke Mahallesi, Ali Baba Türbesi karşısındadır' cevabını aldı. Kömürcü; 'Sen deli olmasan tanımadığın adama bir lira verir miydin, haydi uğurlar olsun' dedikten sonra uzaklaştı, gitti. Aradan biraz zaman geçti. Kömürcü bir yük kömür ile, karısının hazırlamış olduğu bir külek yoğurdu doğruca Kadri Bey'in evinin önüne getirdi, oradan bağırarak; 'Burada Deli Kadri'nin evini bilen var mı, neresidir?' diye sordu, bunu işitenler adamı susturmaya çalışınca; 'Yahu adresini bana öyle vermişti' dedi. Kadri Bey bu sesleri duydu ve; 'Bırakın gelsin' dedi. Bunun üzerine kömürcü serbest bırakıldı, eve girdi. Getirdiği kömürü evin girişine bırakıp, yoğurt küleği ile Kadri Bey'in yanına çıktı; 'İşte hediyem' dedi. Kadri Bey bundan memnun kaldı, adamcağızı güzel karşıladı. Kadri Bey, her sabah pilav yermiş. Hemen ahçıbaşına seslenmiş, sabahki pilavı getirtmiş ve kömürcü ile beraber güzelce yemişler. O gün hükümet konağına geldiğinde Kadri Bey'in pek neşeli olduğu görülmüş. Sorulunca Kadri Bey, o günkü neşesinin kömürcü ile yediği pilavdan olduğunu etrafındakilere anlatmış.
Seni bir daha affetmem!
Halkla kurduğu diyalog yanında devlet otoritesinin temini için de taviz vermeyen Kadri Bey, görevinde aciz kalan devlet memurlarına çok sert davrandı . Oğlu Hüseyin Kadri Bey'e göre; Birgün, müthiş surette dayak yemiş, birr zaptiye neferi gördü ki, kopan palaskasının kayışını elinde tuttuğu halde ağlayarak memur olduğu Müstantık Dairesi'ne (Savcılık) gidiyordu! Pederimin hiddetine pâyân yoktu. Zaptiyeyi döven herifi ayağına ip taktırıp Hükümet Konağı'na getirtti. Zaptiye'ye ise; '
seni ilk ve son defa affediyorum. Bundan sonra hükümeti temsil eden bir zabıta memuru böyle bir tecavüze maruz olduğu zaman kendini müdafaadan geri durursa, o zaman benim ne yapacağımı görür!' dedi.
Kaçakçılarla Mücadelesi
Kaçakçılığı engellemek için özel yöntemler geliştiren Kadri Bey, birgün İmamkızoğlu denilen meşhur bir kaçakçının büyük bir barhane (yük kervanı) ile Erzurum yolunu tuttuğunu haber aldı. Barhane, Sera Deresi'nden hareket etmişti. Maçka Nahiyesi üzerinden geçecekti. Pek çok sevdiği ve mühim meselelerde kendileriyle istişare ettiği Müftü İmadüddin ve Eşref efendileri, kaçakçılara nasihat vermek maksadıyla yolladı. Bu iki zat, Maçka civarında İmamkızoğlu'na tesadüf etmişlerdi. Aldıkları cevap; 'Artık ok yaydan çıktı, benim için avdet (dönüş) imkânı yoktur. Çünkü bu haysiyetime dokunur. Fakat bundan sonra düşünür ve belki bu işten vazgeçerim' sözlerinden ibaret oldu. Aradan bir hafta geçti. Kadri Bey birgün Meydan-ı Şarki'deki karakolda otururken uzaktan bir süvarinin dörtnala geldiği görüldü. Filhakika (gerçekten) süvari pek mühim bir haberle geliyormuş. Habere göre, Sincan Mesehorlular İmamkızoğlu'yla avanesini tutarak Maçka hükümetine teslim etmişler. Ertesi günü yine karakolda olduğumuz sırada, İmamkızoğlu ve avanesinin kolları arkalarına bağlı olarak süvari jandarmaların muhafazaları altında geldiklerini gördük. Süklüm büklüm ilerleyen şakiye (eşkıya) Kadri Bey: 'Nasıl oldu İmamkızoğlu, bu defa haysiyetini gözetmedin?'. 'Efendim, Cenab-ı Hak dünyada iki zâlim yarattı, biri Haccac, biri de sen! Sincan Mesahor köylerini bize saldırtmak nereden hatırına geldi?' 'Pekiyi nasıl oldu? Anlat bakalım': 'Efendim! Biz o köylerin hududuna yakın bir yerde biraz dinlenmek istedik. Bir çocuk gelip beni sordu, gösterdiler. Bana dedi ki: 'Sincan Mesahorlular etrafınızı sardılar. Buradan kurtulmak sizin için mümkün değildir'. 'Nihayet düşündük, taşındık, teslime razı olduk!'. Herkes Kadri Bey'in bu adamlara karşı ne yapacağını bekliyordu. O hiçbir şey yapmadı ve İmamkızoğlu'nu ve avanesini affederek köylerine gitmelerine müsaade verdi. Bu sayede herkes aradığı huzur ve istirahata kavuştu. Fakat bir yandan da , yakalattığı belli başlı kaçakçıları Reji'ye ve Duyûn-ı Umumiye'ye yerleştirdi ve bu tarzda onların kaçakçılıktan ilişiğini kesti.
Bir Mektubu Eşkiyayı Yola Getirdi
H. Kazım Kadri, babasının Trabzon ve civarı üzerindeki etkisine dair şu ilginç olayı da anlatmaktadır: Nemlizade Osman Efendi Kadri Bey'den, Torul'a göndereceği Ermeni bir fırıncının yanına bir iki süvari jandarma verilmesini istedi. Kadri Bey, fırıncıya bir mektup vereceğini ve şayet bir taraftan tecavüze uğrarsa bu mektubu göstermesinin yeterli olacağını söylemiş. Fakat yolda fırıncının paraları eşkiyalarca gasb edilir. O aralık Ermeninin aklı başına gelir ve 'Benim yanımda valinin bir de mektubu var' deyince, eşkiyanın reisi; 'Nasıl mektup? Sen kim oluyorsun ki vali sana mektup veriyor, göster, bakalım!' der. Ohan çıkarıp mektubu verir. Bu kağıt, bir sihir kuvvetini haiz imiş ki hemen oracıkta Ermeni'nin parasını iade eder; 'Sakın bizi gördüğünü bir yerde söyleme' derler ve en garibi, arabacının parasını da geri verdikten başka beş lira da hakk-ı sükût (Sus hakkı) olarak ihsan ederler.
Kişiliği
Kadri Bey, 1843'de İstanbul'da doğdu. 10 Mayıs 1902 tarihinde Trabzon'a gelen İsviçreli hukukçu Ramber'in : Bugün idare ettiği bölgede halk sükun içindedir. Çiftçiler, amele, tüccar müsterihtir. İkiyüzlülerle, başkalarının sırtından geçinmeye alışık olanlar şüphesiz kendisinden memnun değildir. Yollar muntazamdır. Şahsi emniyet koruma altındadır. Hükümetin ve Düyun-ı Umumiye'nin varidatı çok artmıştır. Reji'nin geliri ise beş yılda yüzde kırk nispetinde artmıştır. Bu adam hodbin ve aç gözlü değildir. Münzevi gibi yaşar. Şüphesiz müstebittir (kendi başına davranandır). Fakat çok yüksek seciye (karakter) sahibi bir müstebittir dediği Kadri Bey, 1903 yılında görevi başında iken öldü. Sultan II. Abdülhamid'in 450 altın lira göndererek Trabzon'da Hatuniye Camii yanında yaptırttığı türbeye defnedildi. Padişah II. Abdülhamid zamanında Trabzon'a damgasını vuran ve Trabzon'da rekor bir süre yani on bir yıl valilik yaptı. Kendisini halka sevdirmesi nedeniyle Kadri Bey'in menkıbeleri 1970'li yıllara kadar Trabzon halkının arasında dilden dile dolaştı.
Kaynak Trabzon Dergisi
Yazı: Mehmet Akif Bal