Türk futbolu çöktü

Türk futbolu en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Millî Takım henüz üçüncü maçta bir şampiyonada daha havlu attı. Kulüplerimiz de Avrupa’da neredeyse yok. Sistem, anlayış ve yönetimlerdeki beceriksizlik ayyuka çıkmış durumda. Tünelin ucunda ışık dahi

Türk futbolu çöktü
Türk futbolu en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Millî Takım henüz üçüncü maçta bir şampiyonada daha havlu attı. Kulüplerimiz de Avrupa’da neredeyse yok. Sistem, anlayış ve yönetimlerdeki beceriksizlik ayyuka çıkmış durumda. Tünelin ucunda ışık dahi görünmüyor.
Yıl, 2002… Türkiye, dünya üçüncüsü oldu. Dönemin A Millî Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, tarihî basın toplantısında üçüncülüğün fotoğrafını çekiyor: “Bugün sahada dünya üçüncüsü olduk ama yönetim, taraftar, medya, altyapı ve tesislerimizle dünya üçüncüsü değiliz.”
 
Yıl, 2014... Türkiye, 2002’den sonraki 6 uluslararası turnuvanın 5’ine katılamadı. 2016 Avrupa Şampiyonası’na katılma ümitlerini de grubundaki 3. maçlar sonunda büyük ölçüde kaybetti. Futbolda gerek federasyon, gerek kulüpler, gerek futbolcular, gerek altyapı ve gerekse seyircilerimizle tarihî bir çöküş yaşıyoruz. Ülke futbolu son 20 yıldır hiç bu kadar ümitsiz bir hâl almamıştı. Acı fotoğrafa hep beraber baktığımızda tünelin ucunda ışık dahi görünmüyor.
 
Yeter Yıldırım Demirören yeter:Sorumlu kim? Hepimiz. Güneş’in dile getirdiği her unsur. En başta da federasyon. Başkanlık yaptığı Beşiktaş’ı milyonlarca lira borçlandırarak bırakan ve ‘beyefendinin’ desteği ile de Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğuna oturan Yıldırım Demirören’in ülke futbolunu yönetmesi başlı başına trajikomik bir durum. 3 Temmuz şike sürecinin olağandışı şartlarıyla koltuğa oturan, iktidarın ‘Yeni Türkiye’ masalına kendisini kaptıran Demirören, şike sürecini ‘marka değeri’ yalanı ile kapatma görevini başarıyla yerine getirdi! Ama onun hiç kimseye nasip olmayan başarısı ise Türkiye’deki tüm statlarda tesis ettiği birliktelikti! Kadıköy’de, Avni Aker’de, Türk Telekom Arena’da, Bursa’da, Eskişehir’de ve daha nice stadyumda on binler ‘Yeter Yıldırım Demirören yeter!’ diye haykırdı. Kulüp başkanları ile tartışan, adil yönetimden uzak, futbolcularla polemiğe giren Demirören’in Türk futboluna daha karanlık günler yaşatacağını söylemek müneccimlik olmasa gerek. Federasyonun böyle gelmiş böyle gider anlayışı tüm kurullara da sinmiş durumda.
 
İstikrarsızlıkta istikrar:Türk futbolunun en büyük sorunlarından biri de istikrarsızlık. Millîlere dünya üçüncülüğü yaşatan Şenol Güneş’in işine, 2004 Avrupa Şampiyonası’na üstelik baraj maçı oynayarak gidemediğimiz için son veren, 2006 Dünya Kupası elemelerinde o an grupta 2. sırada olmamıza rağmen Ersun Yanal’ı gönderip görevi Fatih Terim’e veren, 2012 Avrupa Şampiyonası’na katılmayı baraj maçında kaybeden Guus Hiddink’i, sonrasında 18 maçtan 6 galibiyet, 8 mağlubiyetle ayrılan Abdullah Avcı’yı âdeta darağacına asmaya çalışan bir ülke burası. Bugünlerde istikrar diyerek formsuz Fatih Terim’e sahip çıkan Demirören, görevden aldığı Avcı için “Onu ben getirmedim.” diyen kişiydi.
 
Millî Takım’ın yeni ‘Töre’si:Türk Millî Takımı’nda oynayan bir oyuncu, otel odasında takım arkadaşına silah çekiyor. Bunu yapan oyuncu hâlâ millî formayı giymeye devam ediyor. Böyle bir şey hangi ülkede olur acaba? Bir iddiaya göre, 2014 Dünya Kupası elemelerinin son sınavında (15 Ekim 2013) Kadıköy’de 2-0 yenildiğimiz Hollanda maçından bir gün önce yaşandı olay. Fatih Terim ise olayın maçtan hemen sonra meydana geldiğini söyledi. Gurbetçi oyuncu Gökhan Töre, bir başka gurbetçi Ömer Toprak’ın başına silah dayamış. Olay esnasında odada bulunan yine gurbetçi Hakan Çalhanoğlu’nu da silahla tehdit ederek odadan dışarı çıkartmış. Meselesi Ömer Toprak ileymiş. Hakan’ın babası aylar sonra bu olayı basınla paylaştı. Terim ise Töre’ye sahip çıktı. Gökhan Töre; Hakan Calhanoğlu ve Ömer Toprak’tan özür dilemezken Millî Takım’a nasıl çağrılabilir? Oysa oyuncuyu bir psikoloğa götürmesi, bir savcının da bu futbolcuyu sorguya çekmesi gerekmez miydi?
 
Yerini bir başka Köklü’ye bırakmak:Terim, “Köklü değişiklik şart.” diyordu 1-1 biten Letonya maçından sonra. Buna benzer demeçleri geçmiş yıllarda da duymuştuk sık sık. Bunca ‘köklü değişiklik’ten sonra en köklü takımımız olması gereken bugünkü ekip, 1996’dan beri ilk kez elemelere bu kadar kötü bir başlangıç yapan A Millî Takım’ı oluşturdu. 3 maçtaki 1 puan 2014 umutlarımızı bitirdi. Zira kalan 7 maçtan 21 puan alsak bile Avrupa Şampiyonası’na gitmemiz neredeyse imkânsız. Grubun favorisi Hollanda’yı 2 maçta yenmek şu anki atmosferde hayalden de öte bir şey. Kısacası havlu attık. Üstelik ilk 2’nin kupaya direkt gideceği, 3. takımın da baraj maçı oynayacağı bir statüye rağmen… Medya, karizması ve ikili ilişkilerinden dolayı Terim’e çok ilişmiyor. Ama kim ne derse desin bu fiyaskonun en büyük müsebbibi Türkiye Futbol Direktörü unvanlı Terim.
 
Terim sanki Prandelli:İyi analiz edilmediği her hâlinden belli olan İzlanda’ya karşı ilk yarı 3’lü defansla oynamak, Çeklerin yan toplardaki üstünlüğüne önlem alamamak, Letonya’nın üçüncü sınıf futboluna diş geçirecek taktikler üretememek gibi hataları, Fatih Terim’de eskisi gibi bir heyecanın olmadığının işareti. Terim’in maçtan sonra ‘projeler yaptık, yapıyoruz, geleceği inşa etmeliyiz, köklü değişiklikler yapmalıyız’ gibi açıklamaları da karşılıksız çek gibi. Sanki Türkiye’yi yeni tanımaya başlayan Cesare Prandelli konuşuyor. Hocaya sormazlar mı? Bu düzeni değiştirmek için bugüne kadar ne yaptın?
 
Geride kalan süre zarfında böylesine bir unvana sahip Terim’in Türk futboluna çağ atlatacak projeler gerçekleştirdiğini göremedik. Rıdvan Dilmen, Terim’in yabancı sayısının sınırsız olmasını istediğini ama federasyonun buna izin vermediğini söyledi. Başarısız sonuçların sebebi elbette bu değil ama bu bile Terim’in görevini yerine getirmek için risk almadığının göstergesi. Mevcut sisteme muhalefet etmeden bu futbol düzenini değiştirmek mümkün mü?
 
Bugünlerde yorgun, stresli ve enerjisini kaybetmiş Terim gereğini yapmalı ve kamuoyunun ona olan sevgisini zedelemeden koltuğu bırakmalı. Onun yerine ise kompleksiz, başarıyı paylaşmayı bilen, egolarını yenmiş, dünya futbolunu takip eden biri Türkiye Futbol Direktörü olmalı.
 
Kulüpler borç batağında:Geçen hafta gerçekleşen G.Saray Divan Kurulu’nda, kulübün eski yöneticisi Mehmet Helvacı, “Ne yapılırsa yapılsın, bu mali tabloyla Galatasaray 2016’da Avrupa kupalarına katılamayacak.” dedi. Bu durum sadece G.Saray için geçerli değil. Birçok Türk takımı aynı sorunla karşı karşıya. UEFA;  G.Saray, Trabzon, Bursa’yı Fair Play yönetmeliklerine uymadıkları için denetime aldı. Beşiktaş’ı da araştırıyor.  Beşiktaş’ın 750, Trabzon’un ise yaklaşık 400 milyon lira borcu var. G.Saray’ın eylül itibariyle 717, F.Bahçe’nin temmuz itibariyle net 173 milyon lira borcu bulunuyor. Bazı kulüplerimiz gelecekteki gelirlerini bile tüketmiş durumda.
 
Kulüpleri borç batağından kurtaracak yasa hazır ama kimse bu yasanın çıkmasını istemiyor. Söz konusu yasada ‘Kendi dönemlerinde kulübü borçlandıran yöneticiler bunun hesabını verir’ maddesi var. Hâliyle yasa kimsenin işine gelmiyor. Bunun sonucunda da Yıldırım Demirören’in Beşiktaş’ı, onu örnek alan Ünal Aysal’ın da G.Saray’ı borç batağında bırakıp ceketini alıp gitmesi vakaları yaşanıyor. Böylesine sıkıntılara rağmen Futbol Federasyonu kulüplerimize her yıl lisans vermeye devam ediyor. Maliye Bakanlığı da birilerinin kulüpleri bu hâle getirmesine ses çıkartmıyor. Mevcut fotoğraf karşısında spor yazarı Uğur Meleke, “Futbol ekonomimiz batacaksa batsın! Ahlakımız batacağına futbol ekonomimiz batsın!” diyor.
 
Sorunlar say say bitmiyor:Kulüplerin hâlihazırdaki delege yapıları da ayrı bir sorun. Mesela, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım kulübü her şeye rağmen iyi yönetiyor. Ama aynı Yıldırım’ın ,kulübü ne kadar kötü yönetirse yönetsin şu anki delege yapısı itibariyle onun başkanlığı kaybetmesi pek mümkün değil. Zira yaklaşık 10 bin delege bizzat imzası ile F.Bahçe’de başkan seçme hakkına sahip oldu.
 
Futbolumuzun bir diğer sorunu da altyapıya önem vermemek. Ne federasyonun ne de kulüplerin bu konuda bir çalışması var. Bir zamanlar altyapıdan çıkardığı oyuncularla şampiyonluklar yaşayan Trabzonspor, sezona 18 futbolcu transfer ederek başladı. 62,5 milyon Euro borçlandı. Aynı Trabzonspor altyapıya 10 milyon Euro ayırsa ve oradan 5 yıl sonra gelecek oyuncularla yoluna devam etse bugünkünden daha başarısız olmazdı herhâlde.
 
Seyirci yok, idare ediyoruz:Bu sezon taraftarlar da futbola küstü. Tribünlerdeki şiddet olaylarını önlemek için icat edilen ama rant eleştirilerinden kurtulamayan Passolig zaten az sayıdaki taraftarın ayağını stadyumlardan kesti. Süper Lig ve PTT 1. Lig’de oynayan tüm takımların taraftarları toplam 380 bin Passolig kartı aldı. Bu kartı almayanlar maça giremiyor. Futbolu yönetenler tribünlere daha fazla seyirci çekmenin yollarını aramak yerine tribünden seyirciyi uzaklaştıran Passolig kartında ısrar etmeye devam ediyor. Dedik ya buradaki rant birileri tarafından paylaşılıyor.
 
Düdükler formsuz:Bu sezon hakemlerimiz de hiç olmadığı kadar formsuz. Cüneyt Çakır’ın uluslararası alandaki başarısı onlara yönelik şiddetli eleştirilere bir nebze olsun kalkan oluyor. Sahada adalet dağıtamayan, yöneticilerin tutum ve davranışlarına göre şekillenen hakemler Türk futboluna böyle hizmet etmeyi bir an önce bırakmayı deneseler hiç de fena olmaz.
 
Futbolcular kavga etmezse: Son sözümüz de futbolculara. Maçlardaki agresif tavrınız, sahada hakemi aldatmaya yönelik hareketleriniz insanları güzel oyundan soğutuyor. İngiltere’de, Almanya’da, İspanya’da sizler gibi kavga eden kaç oyuncu var? Bir görüşmemizde Arda Turan’a, “Real Madrid-Atletico Madrid maçında 89. dakikaydı ve Real 4-1 öndeydi. Buna rağmen Atletico bastırıyordu. Neden bu kadar istekliydiler?” diye sorduğumuzda şöyle cevap vermişti: “Çünkü taraftar için oynuyorlardı. Taraftarın onları izlemek için para verdiğini biliyor ve o parayı veren taraftarı pişman etmemek için çabalıyorlardı.”

HABERE YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Spor