Mehmet Şal

Mehmet Şal

Hasretle beklenen: Batı Trakya ve Türkleri...

Doğudan batıya doğru göç yolu üzerinde olan Trakya, M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren İskitlerin ( Saka ) göçleri ile Türkler varlıklarını bölgede göstermeye başladı. M.S. 4. yüzyılda Hun Türkleri, 5. yüzyılda Avar Türkleri,9. yüzyılda Peçenek Türkleri, 10. yüzyılda Kuman ( Kıpçak ) Türkleri Trakya yerleşip bölgede egemenlik kurdular. Sonrasında Trakya'da Doğu Roma ( Bizans ) hakimiyeti kuruldu.

14. Yüzyılda Türklerin ayak sesleri yeniden Trakya'da hissedilmeye başladı. ( 1363-1374 )Evrenos bey ve Lala Şahin Paşa kumandasında Osmanlı'nın cengaverleri Trakya'da Türk egemenliğini yeniden tesis ettiler.

Osmanlı Devleti Trakya'yı tam bir Türk yurdu yapabilmek için birçok girişimde bulundu. Bölgede demografik yapıyı dengelemek ve egemenliğini kalıcı kılmak için iskân politikası uyguladı. Bu politika gereği Türkmenlerin bu coğrafyaya gelip yerleşmesi sağlandı. Edirne merkez haline getirilip bölgede otorite tesis edilmiş. Buradan Balkanlar'a açılan bir üs de oluşturulmuş oldu. Yani yeni bir kapı açıldı. Trakya nüfusunun, yeni yerleşen Türklerle kaynaşması adına İstimalet adalet hoşgörü özgürlük üzerine siyaset uygulandı. Zorlama olmadan özendirme yöntemleri ile coğrafyanın İslamlaşması hedeflenmiş. Vakıf düzeni sosyal devlet anlayışı hakim kılınmış. Makul, ılımlı politikalarla Trakya'da bugüne varan Türk kimliği ve kültürü canlı kalmış. İnşa edilen sivil, dini, sosyal, kültürel eserlerle bölgeye Türk damgası vuruldu.

Ne yazık ki, ( 1878 ) Berlin antlaşması ile Trakya'nın ve oradaki Türklerin yaşamı sıkıntılı sürece girmiş ve bugün bu can yakan, üzüntü duyduğunumuz hadiseleri seyreteye başladık.

Osmanlı hakimiyetinden kopan Yunanistan ve Bulgaristan bağımsız devlet olarak tanındıktan sonra bu üç devlet arasında kalan Trakya ve Türkler günümüze uzanan acı dolu olayları yaşamaya başladı.

Trakya, Doğu ve Batı Trakya olarak ikiye bölündü. Doğu Trakya Osmanlıda kalırken Batı Trakya Yunanistan ve Bulgaristan arasındaki hakimiyet mücadelesine sahne olmuştu.

1913 yılında Batı Trakya'da Bağımsız Türk Cumhuriyeti kurulsa da kısa sürede Osmanlı'nın yetersizliği ve ilgisizliği ortadan kaldırıldı. Sonrasında Bükreş Antlaşması ile bölge Yunanistan'a bırakıldı. 1. Dünya Savaşı'nın sonrasında Sevr Antlaşması ile İngiltere'nin desteği sonucu Batı Trakya Yunanistan ait olduğu yeniden beyan edildi.

Kurtuluş Savaşı neticesinde emperyalist planlar çöpe atılırken, Lozan Antlaşması'nda arzu edilmediği halde siyasal mücadele verilmesine rağmen İngiltere'nin yoğun baskısı ile Batı Trakya'nın Yunanistan 'a ait olduğu kabul edildi. Nüfusunun üçte ikisi Türk olan coğrafya Misakı Milli sınırları dışında kaldı. Ancak bölge mübadeleden muaf tutulmuş bölgedeki Türklerin vatanlarında yaşamaları, tüm hak ve hukuku güvence altına alındı. İşte, ne olduysa bundan sonra oldu. Batı Trakya Türklerinin acıları, kederli yaşamları dramları bundan sonra başladı. Gümülcine, İskece, Rodop, Evros ve komşu Selanik Türk'ünün gözyaşı ile dolu çileli yılları başladı. 500 yıllık Türk egemenliği yerini hak hukuk tanımayan Yunan zulmüne bıraktı.

Kurtuluş Savaşı'ndaki yenilginin acısını Türklerden çıkartmak isteyen Yunanistan günümüze değin süren birçok zulüm politikasına girişmiştir.

Bunun neticesinde Batı Trakya Türklerinin mal varlıklarını yarı yarıya azaltmışlardır. 1930 yılı itibarı ile Türkiye ile Yunanistan Batı Trakya'daki sorunun çözümü için işbirliği yolları aramıştır. Bu süreçte Mustafa Kemal Atatürk ve Yunan başbakan Venizelos'un ikili görüşmeleri iki ülke arasında dostluğun gelişmesinde etkili olmuş karşılıklı olarak azınlıklara yönelik yumuşak bir politika izlenmiş yeni sorunların ortaya çıkması önlenmişti.

Ne var ki; 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın desteğiyle Bulgaristan, Trakya'yı işgal etmiş, Almanya'nın savaşı kaybetmesi ile Batı Trakya yeniden Yunanistan kontrolüne geçmişti. Yunanistan işgal durumundan Türkleri sorumlu tutmuş ve bu bahane ile Türklerin elinden topraklarının bir kısmını zorla alma yoluna gitmiştir. Savaş sonrasında Yunanistan'da çıkan iç savaştan en çok Türkler zararlı çıkmış, bu nedenle Batı Trakya Türkü'nün bir kısmı göç ederek Türkiye Cumhuriyeti'ne sığınmıştı. Bölgedeki Türk nüfusun azalması Yunanlıların işine geldiği gibi Yunanlılar bölgede baskılarını artırmıştı. Bu tarihlerden sonra Yunanistan Batı Trakya Türklerinin Yunanlaştırılması politikasını hızlandırmıştır.

Her iki ülke NATO üyesi olmasına rağmen 1950 sonrası Kıbrıs sorununun gündeme gelmesiyle ilişkiler bozulmuş ve Yunanistan Batı Trakya Türkleri üzerindeki baskıcı zulüm politikasını artırmıştır. Yunanistan bölgedeki Türklerin birçok toprağına el koymuş Türklere işkence ve zulüm uygulamaya başlamış bölgedeki toprak dağılımını Yunanistan lehine çevirmek için Türklere etnik temizlik başlatmıştır. Bu yüzden Batı Trakya kentlerinde Yunanlılar terör olaylarına başvurmuş, Türkleri yıldırma evlerini ve iş yerlerine saldırma ve Türkleri kaçırtma politikası izlemiştir.

Yunanistan meclisinde çıkartılan yeni anayasa ile Batı Trakya Türk halkının hak ve özgürlüklerini sınırlayan ya da kaldıran bazı adımlar atmışlardı. Türk köylerini basıp mallarına el koymuş bu baskınlardan kaçan bazı Türkler Avrupa ülkelerine yerleşmiş ve Avrupa'nın birçok ülkesinde dernekler kurarak davalarını Avrupa kamuoyuna duyurmak, yapılan zorlukları şikayetleri Avrupa kamuoyuna taşımak için faaliyetlerde bulundular.

Batı Trakya Türkleri Yunanistan'da haklarını savunabilmek için siyasi yollara başvurup Yunan meclisinde temsil edilerek davalarını koruma yoluna gitmek için çalıştılar. Batı Trakya Türk'ü doktor Sadık Ahmet Yunan meclisine milletvekili olarak girmiş. Ancak şehit edilmesine sessiz kalmışlardı.

Yunanistan Batı Trakya Türkleri üzerinde Yunanlılaştırma siyaseti gereği ne gibi işler yapmışlardır?

1. Planlı bir asimilasyon politikasına yönelmiştir. Bu politika gereği Batı Trakya Türk varlığını ortadan kaldırabilmek için Türk kimliğini yok etmeye yönelik Türkleri Yunan Müslüman'ı olarak tanımlamış ve böylece Türk kimliğini yokmuş gibi hareket etmiştir. Yunanistan'a göre ulusal bir azınlık yoktur sadece müslüman bir kısım vatandaş vardır tezi savunulmaktadır. Ne resmi işlerde ne toplumsal hayatta Türk kelimesinin kullanılmasını yasaklamıştır. Doktor sadık Ahmet Yunan parlamentosuna girerken Türk kavramını kullandığı için hapis cezasına çarptırılmış sonrasında bağımsız milletvekilliğinin önünü kesmek için ülke çapında seçim barajı getirilmiş daha sonra da trafik kazası yoluyla öldürülmüştür.

2. Batı Trakya Türklerinin göçe zorlanması, ekonomik politikalarla Türk toplumunu fakirliğe doğru sürüklemek, tarım yoluyla geçimlerini sürdürmelerini zorlaştırmak yani ekonomik olarak geri gitmeleri için çeşitli hukuk dışı uygulamalara imza atmışlardır.

3. Nüfus mübadelesi ile Doğu Karadeniz yöresinden gelen Rumların Batı Trakya'ya yerleşmelerini sağlayarak bölgenin demografik yapısını değiştirme girişiminde bulundular.

4. Hukuki açıdan Türk varlığını yok saymak için Türklük, Türkçe, Türk kavramlarının kullanılmasını yasak etmekle birlikte kullananları mahkum etmişlerdir. Bunun yerine Müslümanca deyimini Batı Trakya'da bu insanlık dışı baskılar nedeniyle %85 oranında topraklara sahip olan Türklerin elindeki toprak miktarı %35'lere kadar düşmüştür. Yunanistan'ın topraksızlaştırma siyaseti beraberinde göç uygulamalarını da gündeme getirmiştir.

5. Batı Trakya Türklerinin eğitim ve kültür çalışmalarına da izin verilmemiştir. Adında Türk olan hiçbir okulun açılmasına müsaade vermemişlerdir. Türkçe eğitim yapmaları engellenmeye çalışılmıştır. Çocuklarının Yunanlı gibi yetişmesini istemişler bu yolla asimilasyonu desteklemişlerdir. Ortaöğretimi bitiren Türk asıllı gençler üniversite öğrenimine geçme aşamasında zorluklar yaşatılmış yurt dışında okumaya yönlendirilmişlerdi. Türkiye'de üniversite eğitimi alan Bu çocukların diplomaları Yunanistan'da kabul görmemiştir. Okullarında Türk öğretmen bulma zorluğu yaşarken Türkiye'den öğretmen gönderilmesine de zorluklar çıkartmışlardır.

6. Batı Trakya'daki sorunlardan biri de din adamlarına ve Türklerin dini ibadetlerine yönelik engelleyici baskılardır. Batı Trakya Türk azınlığının kendi din adamlarını seçim yoluyla göreve getirmeleri engellenmektedir. Devleti kendine yakın kişileri müftü atayarak Türkler üzerinde din yönünden egemenlik kurmak istemiştir.

7. Dini vakıflar konusu da Batı Trakya Türkleri açısından sorun olmuştur. Vakıf kayıtlarının Yunanca yazılması, işlerini daha da zorlaştırmaktadır.

8. Yunanistan Batı Trakya'nın bazı bölgelerini yasak bölge ilan ederek Türklerin bir nevi açık hava hapishanesine hapsetmiş görüntüsü vermektedir. Binlerce Türk'ün yaşadığı bölgeye giriş çıkışlar izne bağlanmıştır. Askeri bölgeleri oluşturularak yaşamları zorlaştırılmıştır.

9. Batı Trakya Türklerinin korku içerisinde bırakan bir başka uygulamada vatandaşlıktan atılma tehdididir. Yunanistan'a giriş çıkışlar belirli kurallara bağlanmış bu kurallara uymayanlar vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Çıkış işlemlerinde eksiklikler olduğunda bunları bahane ederek vatandaşlıktan çıkarılanlar olmuştur. Yunan anayasası'nda azınlıklara yönelik baskıcı ve kısıtlayıcı maddelerin olması demokratik hukuk devletine aykırı olmakla birlikte ırkçı tutumlar sergilemektedir. Yunanistan uygulamaları ile ve anayasası ile Türklere 2. sınıf vatandaş muamelesi uygulayarak ayrımcı, ırkçı tutumunu ortaya koymuştur.

Bütün bu yaşananlar karşısında Türk basını, medyası konuyu pek gündeme getirmektedir. Batı Trakya'daki Türklerin hakları ve yaşadıkları zulüm gündemden uzak tutulmuş davalarını savunabilecek örgütlü yapılar etkin kılınmamıştır. Binlerce Batı Trakya Türk'ü ne ulusal ne de uluslararası platformda destek bulamamıştır.

Halbuki Yunanistan'ın Kıbrıs'ta Ege'de birçok noktada Türkiye'ye karşı şımarık eylem ve tutumları karşısında Türkiye'nin Yunanistan üzerinde baskı kurabilmek için Batı Trakya Türklerini ön plana çıkarmalı ve Yunanistan üzerinde baskı kurulmalıdır. Bu konuda hem Türk kamuoyu bilinçlendirilmeli hem de batıda gündem oluşturulmalıdır. Diplomatik siyasi lobi faaliyetleri yürütülmelidir.

Osmanlı sonrasında Avrupa ve Balkanlar'da geriye kalan en önemli Türk topluluğu Batı Trakya Türkleri'dir. Türkiye, Türk olmayan Müslüman topluluklar için sesini gür bir şekilde çıkarırken kendi öz kardeşleri olan Batı Trakya Türkleri konusunda yeterince sesini çıkarmamaktadır. Hal böyleyken daha sınırında olan bu Türk kardeşlerine sahip çıkamayan Türkiye'nin Balkanların ya da Avrupa kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşamakta olan Türk ve Müslüman topluluklara sahip çıkabilmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaşamının son döneminde batı Trakya'yı Ege adalarını ve Kuzey Irak'ı Türkiye sınırları içerisinde dahil etmeyi hedeflediğini ve böylece Misakı Milli sınırlarını tamamlayacağını açıkça ifade etmişti. Türkiye sadece Kıbrıs'ta değil onbinlerce Türk'ün Batı Trakya da yaşadığını düşünmek durumundadır. Batı Trakya, Türk dünyasının bir parçasıdır. Türk ulusu gelecekte kurucusunun amaçları doğrultusunda Türk ülkesi olan Batı Trakya'nın da ana vatan ile birleşmesi doğrultusunda gereken girişimleri yapmak için elinden gelen her türlü özveriyi gösterecektir. Türkiye, Batı Trakyalı soydaşları ile büyük Türk yapılanması için de yeniden birlikte olacağı günleri özlemle beklemektedir. Yunanistan'ın asimilasyoncu baskıcı zulümkar politikalarının sona ereceği günleri sabırsızlıkla beklemektedir. Doğusu ve batısı ile Trakya'nın yeniden Türklük duygusunda bir araya gelmesi sağlanacaktır. Çünkü Batı Trakya hem Yunanistan hem de Avrupa ile Türk dünyası için sağlam bir köprüdür. Türkiye Avrupa'ya ve batıya açılan kapının yanındaki komşusu olan Batı Trakya ile artık eskisinden daha yakın bir politika izlemek zorundadır. Türk dünyası Batı Trakya'daki Türk soydaşlarının özgür olduğu günleri sabırsızlıkla beklemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti; Yunanistan'ın Kıbrıs, adalar, kıta sahanlığı, hava sahası ve antlaşmalara aykırı silahlanma girişlerini karşısında Batı Trakya Türklerini karşı hamle ve koz olarak kullanmalı ve dünya kamuoyuna yaşanan zulmü diplomatik ve siyasi yollardan anlatmalı haklı tezimizi savunacak adımlar atmalıdır.

Not : Deprem nedeniyle acılarımızı paylaşan Yunan halkına müteşekkiriz. Ancak devlet siyaseti başka bir şeydir ve ayrı gerçektir. Bu meseleye de bu açıdan bakmak gerekir.

Bu vesileyle deprem felaketinde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR