Soru cevap şeklinde yapılan röportajda Bartra’ya futbol hayatından Trabzon’daki hayatına kadar birçok konuda sorular soruldu.
İşte Bartra ile yapılan röportaj…
Seni tanıyabilir miyiz?
Sade biriyim aslında. Normal şeyler yapan, normal bir yaşam süren insanım. Üç çocuk babasıyım. Arkadaşlarıma çok yakın olmaya çalışan birisiyimdir her zaman. İkiz bir kardeşim var ve kendisi hayatımdaki en önemli insanlardan bir tanesi. Futbolu çok seviyorum ve futbolu kendi hayatım olarak görüyorum çünkü tüm yaşamımı futbola adamış birisiyim. Hayatım; çocuklarım, ailem ve futbol olmuş durumda. Tabii ki şu anda Trabzonspor olmuş durumda.
Futbola nasıl başladın?
Futbola 6 yaşında başladım. Yaşadığım yerin hemen yakınındaki bir futbol takımında başladım aslında. Bir buçuk iki yıl orada oynadıktan sonra kardeşimle beni Espanyol takımı transfer etti ve Espanyol'un alt yaş kategorilerinde yaklaşık iki yıl futbol oynadık. Ben ve kardeşim için büyük bir değişim olmuştu. Çünkü orada geçirdiğimiz iki yılın sonunda yine kardeşimle birlikte bizi Barcelona transfer etti ve Barcelona altyapısına 10 yaşında girmiş olduk. Kardeşim bir süre oynadıktan sonra devam etmedi ama ben 23-24 yaşına kadar Barcelona’da oynamaya devam ettim.
Trabzonspor’dan teklif gelmeden önce Trabzonspor ve Türkiye hakkında bilgin var mıydı?
Evet, tabi ki gelmeden önce ülkeyi ve ligin belirli özelliklerini biliyordum. Zaten beraber oynadığım Türk takım arkadaşlarım da vardı. Örneğin Dortmund’da Nuri Şahin ile beraber oynama fırsatı bulmuştum. Trabzonspor’un ülkenin en büyük takımlarından biri olduğunu biliyordum. Kulübün tarihi ve başarıları bunu size söylüyor. Son şampiyon ve şu anda ligin en çok önemli takımlarından bir tanesi ve takımın zaten futbol felsefesi, hocamızın futbola bakışı, takımın ortaya koyduğu projeler sadece anlık olarak değil geçtiğimiz yıllarda üstüne koyarak gelişmesi ve bu projeleri ortaya koyabilmesi beni buraya getiren sebeplerin başlıcaları.
Oynadığın ligleri düşünürsek (La Liga, Bundesliga ve Süper Lig) bu ligleri karşılaştırdığımızda birbirine benzer özellikleri var mı?
İspanya liginden yola çıkacak olursak La Liga hem tekniği hem de taktiği içerisinde barındıran bir lig. Rakiplerin düşünceleri rakiplerinin tarzları üzerine çokça çalışılan Premier Ligle birlikte belki de Dünya’nın en iyi hücumcularının, savunmacılarının, orta sahalarının oynadığı iki ligden bir tanesi. Almanya ligi ise biraz daha fiziğin öne çıktığı bir lig. Çok fazla geçişin yaşandığı bir lig. Bu yönüyle aslında Türkiye’ye çok benzerlik gösteriyor. Takımların daha direkt oyunu tercih ettiği bir lig burası ve bu yönüyle Türkiye ligi Almanya ligine gerçekten benzerlik gösteriyor. Aslında her ligin kendine özgü yönleri var ve diğer liglerle ortak yönleri de var. Ama benim Türkiye’de özellikle dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi 4-5 belki de 6 takımın topa sahip olmaya çalışıp topla çıkmaya çalışması. Sadece orta saha ve hücum oyuncularının değil, defans oyuncularının da teknik seviyesi yüksek oyunculardan oluşturan takımlar olması. Buradaki futbola bakış açısı da benim hoşuma gidiyor. Burada bulunmak da beni oldukça mutlu ediyor.
Transfer sürecin nasıl gelişti?
Trabzonspor’a geliş sürecim aslında çok hızlı gelişti. Tabi ki zaman alan bir süreçti. Ancak baktığınızda takımın bana olan ilgisinden yaz başından itibaren haberdardım. Takımların görüşmeleri sürerken resmi teklif belki henüz ortada yoktu ama ben bu görüşmeler sırasında Trabzonspor’un bana ne kadar gerçek ilgi duyduklarının farkındaydım. Real Betis’in oyuncu satışı yapması gerekiyordu ki bu yüzden de birçok takım arkadaşım aslında listeye yazılmamış durumdaydı. Düşündüğümüzde aslında kontratımın son yılıydı ve Real Betis benim satışımla birlikte finansal durumunda belki olumlu bir adım olacaktı. Başkanımız ve hocamızın bana gösterdikleri ilgi, takımımızın oyun mantalitesi, ortaya konulan projeler, kazanılmış başarılar beni çok etkilemişti. Trabzonspor’un sürekli başarılar kazanmaya ve yarışmacı olmaya adanmış bir takım olması ve çocukluktan beri hem Barcelona’da hem de Dortmund’da oynarken alıştığım o hep başarıları kazanabiliyor olmak oyun felsefesi ile ligde her zaman yarışmacı olabilmek beni cezbeden şeylerden bir tanesiydi. Birçok şey bir araya geldi ve böyle bir durum oluştu. Betis’in oyuncu satışı yapmaya ihtiyacı vardı. Bana olan gerçek bir ilgi vardı. Aslında bu kararı almak tabi ki kolay değil sonuç olarak baktığınızda aileniz orada ve profesyonel olarak baktığınızda kendi adınıza bireysel bir karar almanız gerekiyordu. Aldığım bu karardan dolayı da oldukça mutlu hissediyorum. Yavaş yavaş alıştıkça, her şeyi öğrendikçe ve adaptasyon sürecini atlattıkça ben de takıma verebileceğim şeyleri en üst seviyede ve en iyi seviyede vermeye çalışıyorum.
Taraftarlarımız havalimanında seni coşkuyla karşıladığında neler hissettin?
O an inanılmaz mutlu oldum. Taraftarlarımızla ilgili şunu söyleyebilirim. Oynadığım bütün kulüpleri düşündüğümde kendimi çok ayrıcalıklı hissediyorum. Çok da şanslı hissediyorum. Oynadığım takımlara baktığımızda Barcelona’yı değerlendirecek olursak, Barcelona taraftarı dünyaca tanınan bir taraftar. Dünyanın her yerinde taraftarları var. Borussia Dortmund’da oynadım. Taraftarlarının ne kadar büyük olduklarını biliyorsunuz. Real Betis’te uzun yıllar oynadım. Taraftarlarının ne kadar destek verdiğini, takımın her zaman yanında olduğunu ve ne kadar büyük bir atmosfer yarattığını, ne kadar güçlü bir atmosfer yarattığını biliyorsunuz. Şu an Trabzonspor’da oynuyorum. Yine aynı şekilde taraftarlarımız her maçta yanımızda. Her maçta inanılmaz destek oluyorlar. Bu konuda kendimi ayrıcalıklı ve şanslı hissediyorum.
Kariyerin boyunca birçok atmosferde maça çıktın. Seni en çok etkileyen hangisiydi?
Kariyerimde baktığınız zaman birçok büyük derbide oynama fırsatı buldum. Örneğin Barcelona – Real Madrid maçları, Betis-Sevilla, Dortmund-Bayern ve Trabzonspor’a geldiğimde daha ilk maçlarımızdan birinde Galatasaray’a karşı oynama fırsatı buldum. Baktığınızda birçok büyük maç ve atmosferi var. Bu atmosferlerde oynamak çok şanslıyım dedirtiyor. Birgün belki futbolu bıraktığımda taraftar olarak böylesi maçları izlemek isterim. Taraftar gözüyle baktığınızda böylesine maçların atmosferi başka atmosferlere benzemez. Ben de bunu yaşamak isterim ve en büyük şansım olarak görüyorum. Kendimi çok gururlu hissediyorum. Bu atmosferleri sahanın içinde bizzat oynayarak tadını almış bir kişiyim. Bu maçları oynama fırsatı bulmuş bir kişiyim. Dolayısıyla futbolu bıraktığımda bu tür maçları izlemek benim için büyük bir gurur olacak. Saha içinde yer aldım diyeceğim.
Takıma dâhil olduğunda neler hissettin?
İlk andan itibaren gerçekten çok iyi bir hava bulduğumu söyleyebilirim. Takımda insan kalitesi çok yüksek durumda. Tabi ki oyuncu kalitesi ayrı bir durum ama insan kalitesinin yüksek olduğu durumlarda takım olabilmemiz daha da kolaylaşıyor. Egoların olmadığı ortamlarda daha iyi ve daha hızlı takım olabiliyorsunuz. Sadece futbolcularda değil yanımızdaki hocalarımız ve her zaman yanımızda olan kulüp çalışanları da aynı kalitede. Örneğin futbolcularla direkt iletişimi olan insanlara baktığınızda yabancı futbolcuların buraya alışmasında tercümanlar ve etrafındaki bütün insanların rolü çok önemli çünkü buraya ilk geldiğinizde bir alışma süreciniz oluyor ve o alışma sürecini beraber atlatıyorsunuz. Tabi ki beraber iş yaptığınız insanlar var. Beraber çalıştığınız insanlar var. Bunun başında da hocamız geliyor. Hocamız bize hep sevgi ile yaklaşan, her zaman yanımızda olan ve anlayışlı birisi. Teknik ekibimiz de öyle. Hepsi gerçekten çok iyi insanlar ve onlarla beraber çalıştığınızda ne kadar doğru bir iş yaptığınızı anlıyorsunuz. İspanya’dan ayrıldığımda anladım ki yurt dışında oynama tecrübesi insanı farklı şeylere alıştırıyor. Farklı şeyler öğrenmeniz ve çabuk adapte olmanız gerektiğini anlıyorsunuz.
Kariyerinde Şampiyonlar Ligi Kupası’nı iki kere kazandın. Kupa 1’de bu sevinci iki kez yaşamak nasıl bir duygu bizlere aktarır mısın?
Şampiyonlar Ligi’nde oynamak tabi ki her genç futbolcunun ve futbolcu adaylarının hayalidir. Her zaman olmak istediği yerdir. Bir futbolcunun ulaşabileceği en yüksek seviyelerden bir tanesidir. Ben de bunu oynama ve hatta kazanma fırsatı buldum. Çünkü çocukken bu benim hayalimdi. Bir hayalden gerçeğe dönüşmesi benim için gerçekten çok önemliydi. Bunu da Barcelona ile beraber başarmış oldum. Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilmek, o duyguları hissedebilmek, tarihin en iyi takımlarının bir tanesinde yer alabilmek çok önemliydi. Çünkü Şampiyonlar Ligi’ni kazandığınız takım Barcelona. Her zaman tarihin en iyi ve en büyük takımlarından biri olarak hatırlanacak. Ben de o takımın parçası olmaktan tabi ki gurur duyuyorum. Şampiyonlar Ligi kupasını kazanabilmek çok farklı bir duygu. Tabi ki her zaman onu kazandığınızı hayal ediyorsunuz ama o farklı bir an… Kupayı kaldırıyorsunuz ve ağır olup olmadığını görüyorsunuz. Oralardasınız ve o insanlarla beraberiniz. Kupayı kazanan ekipten birisiniz. Gerçekten harika duygular. İlerde belki de çocuklarıma ve hatta torunlarıma anlatabileceğim bir başarı, büyük gurur benim için Şampiyonlar Ligi kazanmak.
Takımımız Avrupa’ya Konferans Ligi’nde devam ediyor. Konferans Ligi hakkında görüşlerin neler?
Konferans Ligi aslında yeni oluşturulan bir lig. Henüz yeni yeni başlayan bir lig ama tabi ki çok ciddiye alıyoruz ve buradaki başarıları çok önemsiyoruz. Çünkü taraftarımızı mutlu etmek istiyoruz. Buralarda ulaşabileceğimiz iyi seviyeler var. Gayet iyi takım olduğumuzu düşünüyorum. Burada da büyük başarılar kazanabileceğimize inancım tam. Bu başarılarla birlikte taraftarlarımızı da çok mutlu edeceğimizi düşünüyorum.
Trabzon’daki sosyal hayatın nasıl gidiyor? Şehrimize alışabildin mi?
Ailem ve arkadaşlarım binlerce kilometre uzakta. Geldiğim ilk andan itibaren kendimi hem buraya alışmaya hem de fiziksel ve mental açıdan en iyi ve en hazır şekilde tutmaya çalışıyorum. Hep yanımda olan arkadaşım Jose’de var. O da benimle birlikte burada, hep yanımda. Trabzon’da yapabileceğiniz birçok şey olmasına rağmen futbola çok iyi odaklanabileceğim, kendime çok iyi odaklanabileceğim sakin bir şehir buldum. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Fiziksel olarak kendimi her seferinde daha iyi hissediyorum. Tabi ki burada mental hazırlıkta önemli. Dediğim gibi kendime vakit ayırabildiğim için burada kendimi her açıdan daha iyi ve daha hazır hissediyorum.
Maç ve antrenman dışında neler yapıyorsun?
Bizler saha içinde futbolcuyuz ama saha dışına çıktığımızda birer insanız ve normal olarak ihtiyaçlarımız var. Öğrenmeniz, yapmanız gereken şeyler var ve bu şeyleri de etrafınızdakilerle beraber yapıyorsunuz. Bu alışma sürecini onlarla birlikte geçiriyorsunuz. Saha dışında ki futbolcular yani bir birey olan futbolcuların tabi ki böyle insanların her zaman yanlarında olmasına ihtiyacı var.
Şehrimizi geziyor musun, doğası ve yemekleri hakkındaki düşüncelerin ne?
Türk mutfağının ilk andan itibaren beni olumlu yönde çok şaşırttığını söylemem gerekiyor. Çünkü eti çok başarılı buluyorum. Buradaki balıkların gerçekten lezzetinin harika olduğunu düşünüyorum. Kahvaltının çok zengin bir kahvaltı olduğunu düşünüyorum. Türkiye bu açıdan bütün yönleriyle çok büyük bir zenginliği olan bir ülke. Çünkü hem kültürel hem de yemek kültürü açısından birçok farklılıklar barındıran ve farklılıkların da zenginliğe dönüştüğü bir ülke olarak görüyorum. Kuzeyinde başka bir iklim ve yemek kültürü, güneyinde başka. Türkiye dediğim gibi tamamıyla incelenmesi gereken zengin kültürel özelliği olan bir ülke.
Kariyerin boyunca seni en fazla zorlayan oyuncu hangisi?
Oynadığım en zor hücum oyuncusunun Leo Messi olduğunu söyleyebilirim. Onla hem takım arkadaşı hem de rakip olarak oynama fırsatı buldum. Gerçekten inanılmaz bir oyuncu. Aslında karşılıklı oynadığım birçok büyük oyuncu var. Benzema’yla, Ronaldo’yla beraber oynama fırsatı buldum. Onlarla maçlara çıktığımızda tabii ki zorlu maçlara çıkıyorsunuz. Aynı şekilde Dortmund’da oynadığımda Lewandowski… Bunlar büyük oyuncular. Hepsiyle hem beraber hem de rakip olarak oynama fırsatı buldum. Çok büyük oyuncular olduklarını düşünüyorum.
Stoper olmana rağmen birçok gole imza attın. En beğendiğin golcü kimdi?
Attığım en güzel golü sorarsanız Kral Kupası’nda Real Madrid’e attığım gol diyebilirim. Casillas neredeyse topa yetişecekti ama ters tarafa giden bir kafa vuruşu olmuştu. Dortmund’da oynadığım dönemde de Wolfsburg’a karşı biraz uzak mesafeden attığım golü de beğeniyorum. Tabi ki benim işim savunma yapmak. Savunma yapmaktan zevk alıyorum. Ama bazı maçlarda da böyle fırsatlar olabiliyor.
Soru cevap şeklinde yapılan röportajda Bartra’ya futbol hayatından Trabzon’daki hayatına kadar birçok konuda sorular soruldu.