Trabzon Büyükşehir Belediyesi Bağımsız meclis üyesi Davut Çakıroğlu, "Şehirlerin derelere taşmasını konu edinmeliyiz" ifadelerini kullandı.

Çakıroğlu'nun açıklamaları şu şekilde;

Ülkemiz son günlerde doğal afetlerle boğuşmaktadır.
Doğal afetler ya da millilik arzedecek durumlar iç siyasetin malzemesi olmaktan öte olaylardır, olgulardır.
Özellikle siyaset ile hemhal olan kişiler buna itina göstermelidirler.
Sağduyulu, aklıselim bir şekilde   sebep-sonuç ilişkisi kurabilmeliyiz.
Toplumun gördüğü bir takım olayları kaşif gibi topluma anlatmak da anlamsız, doğal afeti bir terör saldırısı gibi görüp "bir ölür bin doğarız" gibi karşılamak da anlamsız.
Biz daha önce yapıcı siyasetimizin gereği hem Solaklı Deresi, hem Değirmendere hem de Fol Deresi üzerinden uyarılarda bulunduk.
Yatak ve uzunluk bakımından aynı öneme sahip bir çok deremiz var. Yanıbaşımızda ve herkesin hergün gördüğü örnekler..
Ne dedik..
Dere ıslahı adı altında yapılan duvarlar sağlam değil, yatağı daraltıyor, yıkım gücünü ve taşkını tetiklekler.
Dere yataklarına sadece ulaşım kolaylığı yüzünden imarlaşma yapılıyor. Bu riski artırıyor.
Depo mantığı dere yataklarında yaygın. Özellikle odun depoları ve benzerleri. 
Kamuoyunun malumu yeni terminal binası ve yapıldığı yerin yanlışlığına dair ısrarcı duruşumuz.
Eskiler der "dere,deniz 30-40 yılda bir yatağını bulur"..
Buluyor ki bizim 100 metreden 10 metreye kadar daralttığımız dere, kendi yatak sınırını binlerce yıllık süreçte belirlemiş.
Yani biz derenin şehre taşmasını değil şehirlerin derelere taşmasını konu edinmeliyiz.
Ben kahir ekseriyetten farklı olarak son sorumlu kişinin ihaleci müteşebbis olduğu kanaatindeyim.
Siz yer temini ve teslimi yapıyorsunuz. Değirmendere'nin D'sine vakıf olmayan bir müteşebbis ihaleye giriyor, inşaatı yapıp gidiyor.
İmara açan, zemin etütü, kontrol, yapı denetim, yapı kullanma süreçleri var.
Burada müteselsil sorumluluktan bahsedebiliriz.
Ancak yine Atalarız der ki " bir müsibet bin nasihatten iyidir"..
Ülkemiz binlerce yıl bize nasihat olacak müsibetler yaşıyor.
Peki ne değişiyor.
17 Ağustos'un senei devriyesini yaşıyoruz.
Ne yaptık.?
Hangi tedbiri aldık, alıyoruz.
Bırakın milletten sorumluluk alan Davut Çakıroğlu'nun hasbelkader uyarılarını..
Doğa en şiddetli haliyle ve canımızı yakacak şekilde bizi kaç kez uyardı.. Daha kaç kez  uyarması gerekir..?
Var mı önemseyen.
Mesela Vakfıkebir'e Tonya'dan girişte yapılan yurt binası, solaklıdaki beton santrali, değirmenlere de yapılan terminal ve diğerleri…
Binlerce yıllık mı..?
Muhakkak siyasetin sorumluluğu ve iktidarın mesuliyeti var.
Ancak bilinç düzeyi yüksek ve doğal afetler ile yaşamayı öğrenmek zorunda olan bir toplum olmamız gerektiği gerçeğini ne zaman idrak edeceğiz.
Bu bilinç köyde dereye çöp atmamaktan tutun, dere yatağında imara izin vermemeye kadar bütünlük arzeden, birlikte alınması gereken bir sorumluluktur.
Trabzonda şehrin içinden geçip ismi olan ancak bugün cismi ortada olmayan dereler var.
Toplumun güvenliği siyasi hesaplardan üstün olmalı.
Modern yönetim mantalitesinde olduğu gibi toplumun genelini kapsayan çalıştaylar yapılmalı..
Bilim merkez görülmeli ve topyekün doğal afetlerle ilgili tedbire, tedarike, tavsiyeye, temenniye dönük çıkarımlar yapılmalı.
Bunlar olmazsa taziye olur ve biz bu taziyeler üzerinden bile oy hesabı yapanları alkışlamaya devam ederiz.
Önlem alınamayan doğal afet bir ağaça yıldırımın isabet etmesidir ancak biz yağmurlu bir havada, gök gürültüsü varken ağaça çıkmış bekliyorsak sonuç doğalafet olmaz.
İslam insana bütün insani önlemleri, aklı etkin kullanmayı emrettikten sonra tevekkülü uygun görür.
Yani her şey Allah'tan diyerek doğal afetlerdeki yıkımlarda oluşan zayiatlardaki mesuliyetlerden,ihmallerden kurtulamayız.
Yaşadığımız acılar bizim için acı tecrübeler olmalı ve artık sözde değil özde önlemler almalıyız.
İnşallah atlattık ve ders aldık diyerek Ülkemize, milletimize geçmiş olsun diyorum.
Yaşanan can kayıplarına rahmet,ailelere de sabır diliyorum