''Kafama sıksalar da silinmez!''

Dün İstanbul Adliyesinde yapılan 19.duruşmayı haber61.net ve Spor 61.net adına takip etmeye giden Spor61.net Genel Yayın yönetmeni Ali Kemal Yazıcı, İstanbul Adliyesinde yaşanan gelişmeleri an be an kendi yorumu ile kaleme aldı.İşte Spor61.net'de Dün yaşa

''Kafama sıksalar da  silinmez!''

Dün İstanbul Adliyesinde yapılan 19.duruşmayı haber61.net ve Spor 61.net adına takip etmeye giden Spor61.net Genel Yayın yönetmeni Ali Kemal Yazıcı, İstanbul Adliyesinde yaşanan gelişmeleri an be an kendi yorumu ile kaleme aldı.

İşte Spor61.net'de Dün yaşananları kendi kaleminden aktaran Ali Kemal Yazıcı'nın o yazısı:

Bugünkü gelişmeler malumunuz. Üç aşağı beş yukarı yazılan çizilenlerin bir çoğu doğru.

Doğru olmayan tak şey ise Trabzon’dan davayı izlemek için İstanbul’a giden bu sitenin genel yayın yönetmeni Ali Kemal Yazıcı’nın mağdur olmadığı ve çektiği fotoğrafları silmediği.

***

Gelelim başa…

Yaklaşık 11 aydır süren futbolda şike ve teşvik kapsamındaki davaların bugün sonuçlanması beklenen 19. Duruşması için İstanbul’a geldik.

Yolculuğumuz öylesine maceralı başladı ki sonu hayırlı olur diyerek İstanbul’a ayak bastık.

Saat 21.30’da ki uçak için 19.00’da diye saat 18.00’da Trabzon havaalanına gitmemize mi, bu yetmezmiş gibi 1 saat 10 dakikalık rötara mı, yoksa gece yarısından sonra indiğimiz metropolde saat 04.00’te yastığa başımızı koyup saat 06.30’da kalkıp 07.00’de Çağlayanda ki İstanbul adliyesinin önüne gidişimizin, bir simit, bir bardak çayla sabah ziyafetini mi yorumlayalım. Derken adliyenin hareketliliğine kendimizi kaptırdık.

Simit, çay ziyafetimizi yaparken oturduğumuz banka altı genç geldi. Lise talebesi gibiydiler. Fenerbahçe taraftarıdır diye düşünürken yüz güzelliklerini görünce bu düşüncemizden vaz geçtik. Bir anda çantalarından üzerinde "Polis" yazan yeleklerini çıkartınca, şaşırmadım desem yeridir. O anda yaşlandığımı hissetmedim de değil hani...

Simit ve çay bitti, hayal kurmakta...

Fenerbahçe taraftarlarının adliye önüne gelebilme ihtimalini bile aklımızın ucundan geçirmeden güvenliğe kadar geldik.

Çantamızı ve üzerimizde ki aksesuarları XR cihazına verip, güvenlikten geçtikten sonra üçüncü kattaki duruşma salonunun bulunduğu koridora geldik.

Gazeteci olduğumuzu beyan edip duruşma salonuna girdik. Biz gidene kadar duruşma hakimi de yerini almıştı.

***

Bir yanda Trabzonspor, bir yanda Fenerbahçe’nin olmak üzere bir dizi avukat, ortada şahitlerin dinlendiği bölüm ve arkasında tutuklu ve sanık olanlar. Trabzonspor başkanı Sadri Şener ve Asbaşkan Nevzat Şakar, bu grubun içinde.

Zeki Mazlum, Mecnun Odyakmaz ve futbolcu Mehmet Yıldız, dinleyici bölümünün ön sırasında.

Yine ön sırada bir grup gözüme ilişti, bayanlar ve çocuklardan oluşan bu grubun tutuklu yakınlarının yakınları olduğunu anlamak zor değil. Dile kolay 10 aydır bir birlerinden ayrı iki grup, birkaç metre aralıkla bir arada.

Duygulanmamak elde değil.

Salona biraz daha dikkatle bakınca Ali Koç ve Murat Özaydınlı’nın da izleyici bölümünde ayrı ayrı yerlerde olduğunu fark ettim.

Beni bekleyeceğini söyleyip gazeteci kurnazlığı ile tek başına atlatma gazetecilik yapmak için bir gün önceden bana verdiği sözü unutup salona adliyenin arka bölümünden avukatlarla giren Ali Savaş’ı görünce yanına yöneldim.

Avni Aker’de maç izleyecekmiş gibi bilgisayarımı açtım, notları yazmaya başladım. Daha bir, iki paragrafı siteye girdim ki, Trabzon’da başlayan aksiliklerin devam ettiğini gördük. Bilgisayar bir anda kapandı.

Sanki, “Bu kadar çirkinliği yaşatan insanların bulunduğu ortamda, ben hizmet verememem” der gibi, emektar sustu.

Çare cep telefonu. Elimizden geldiğince duruşmayı mesajla Spor61 ve Haber61’e servis yapmaya başladık.

***

Bu arada belirtmek isterim ki ne kadar ayrı kurumlar olsak ta her kurumla her yerde, her platformda birlikte hareket etmekten imtina etmeyiz. Çünkü konu Trabzonspor’sa gerisi teferruattır...

Ali Savaş’ta elindeki teknolojinin son laneti tablet ile şahsi twitter hesabında duruşmayı an be an duyururken, herkesin elinde bir cihaz bir şeyler yazıyordu.

Basına açık olduğu için en arka sırada gazeteciler bilgisayarları ile davayı aktarırken, hemen arkamda Ali Koç’a gözüm takıldı.

Klasik giyim tarzı ile bacak bacak üstüne atan Ali Koç’un duruşmada yaşananlardan çok kucağında ki tabletten twitter ları takip etmesi dikkatimi çekti.

Bir ara tableti Ali Savaş’a uzatıp gayet olgun bir ses tonu ile, “Yazıyorsun, bari doğru yaz” dedi ve yerine çekildi.

Ali Savaş’a ne yazdığını sormadım. Merakta etmedim. Her şey gözümün önünde cereyan ediyordu. Abartısı çokta umurumda değildi.

Mahkeme başkanı kısa bir ara verdiğinde tutuklu yakınları ile tutukluların sarılmaları, salonda farklı bir ortam yarattı. Belki de duygusal yapımızın etkisinde kaldık. Ama bir gerçek varki Trabzonspor avukatlarını bırakın bu tablo hiçbir gelişme ve kişi etkileyemedi.

Onlar soru sorup, tapeler ilgili sanıkları çapraz sorguya alırken Trabzonlu olmaktan bir kez daha gurur duydum,

Fenerbahçe avukatları sanki kurtarma yazılısı yapan öğretmenler gibiydi. Bir şey çıkacak diye beklerken çağırdıkları şahitlere çalıştıkları yerden sorarak akıllarınca Fenerbahçe’yi savundular.

***

 

Farkındayım uzun oluyor ama, bir kez de olsun benim kahrımı çekin de Trabzon ve Trabzonsporlunun bırakın yıkılmayı, İstanbul Adliyesinde sallanmadığını okuyun…

Yanımızda Trabzonsporlu olduğu belli olan bir kişi, sorulan sorular ve verilen cevaplarda açık kollayıp, telefon mesajı ile Trabzonspor avukatlarına servis yapıyordu.

Tüm bunlara anlam yüklemeye çalışırken bu kişiye Özaydınlı’nın yaramazlık yapan çocuğu şikayet eder üslupla tepkisine gülerken, şahsın sert tepkisi ile merakım daha da arttı.

Kamera kadrajının içine girdiğinde aslan kesilenlerin böylesine çocukça tepkisine gülmede ne yap?

Derken o an geldi çattı.

Yukarıda belirttiğim gibi Fenerbahçe avukatlarının danışıklı dövüşlü şahitlerinden gazeteci diyorlar da bilmiyorum. İlk kez geçen hafta onursal başkanın televizyonunda gördüğüm ve göğsünü gere gere mahkeme başkanına, “Fenerbahçeliyim” diyen Lübe Ayar'ın saçma sapan savunmasını dinledik. Konu Mecnun Odyakmaz istedi diye Aziz yıldırım’dan fırça yedimi yemedi mi?

Abla şahit bölümünden çıktı, sıkışık koltuklar arasından sıkışa sıkışa Ali Koç’un yanına geldi oturdu. Takdir bekler edası ile nasıl olduğunu sordu. Sanki davayı etkilemiş gibi gerindi. Aslında yaptığına bizim oralarda yalakalık derlerde neyse. Garip ne yapsın üç yıl işsiz kaldıktan sonra Aziz Yıldırım sayesinde işleri açılmış…

Ali Koç’un sırası o kadarla kalmadı, üç genç daha geldi oturdu ve birisini sorgulamaya başladı. Adres belli Ali Salih Savaş…

Gözüm muhteşem mahkeme başkanında kulağım bir arka sırada.

Derken kapı açıldı. O da ne… Yıllardır Trabzon’a gelemeyen "Alaaddin’in lambası" ile ünlü yandan çarklı, Aziz Yıldırım’ın danışmanı Alaaddin Metin…

Birisini arar gibi salonu şöyle bir süzdükten sonra kapının yanındaki polis memuru ile bir şeyler konuştu. Aynı polis memuru bizim yanımıza gelip, Ali Savaş’a tableti kapatmasını söyledi, ısrar edince de Savaş kapattı…

O anda mahkeme başkanı ikinci arayı verdi o da 5 dakikaydı…

Yine sanıklar ile yakınları sarmaş dolaş, biz dışarıda sohbette…

O arada başkan Sadri Şener ve Asbaşkan Nevzat Şakar ile ayak üstü sohbet ettik. Avukatlarda oradaydı ve çok rahattılar…

Herkes oradaydı, birkaç kare fotoğraflarını çektikten sonra yeniden salona girdik…

Haberlerde de takıp ettiğiniz konuşmalar, tapeler derken arkamda ki sıranın Ali Savaş’a ilgisi arttı. Alaattin Metin’de gelip ön sıraya kurulup bir gözü ile Ali Savaş’ı süzmeye başladı.

Zaten onu gördüğümde sinir katsayım Zigana’da zirve yapmıştı.

Zaman geldi öğle arasına çattı…

Duruşma salonundan çıkarken sataşmalar başladı…

Beyaz atletli bir yeni yetme Ali Savaş’a yönelirken, kibarca uyarımızı yaptık! Arkadaş bir adım geride kaldı. Bu sefer bizim hasta Fenerli Lübe Ayar, devreye girdi aklı sıra Ali Savaş’a hakaret etti.

Sessiz beklentimiz devam ederken devreye iki zibidi daha girmeye kalkınca, “Aksilikler burada son bulacak” diyerek birinin kolundan, birinin omzundan sevecen! bir tavırla tutarak Ali Savaş ile aralarına set kurduk.

Tam konu kapanacak derken, Ali Koç, sessizliği bozdu…

Bütün kibarlığım ile kendisine yakışmadığı ikazını yapsam da nede olsa taşradan geldik yemedi, dinlemedi, Savaş’a saydı da saydı.

Ama yediren çıktı.

Bir anda Zeki Mazlum, Koç’un karşısına çıktı. Ses tonunu yükselterek saydı da saydı. Tam bir birlerine yaklaşmışlardı ki araya giren Mecnun Odyakmaz, ikiliyi ayırdı, belki de mahkemenin ertelenmesini engellemiş oldu.

Gerçekten Başkan Odyakmaz’ın sakin ve yatıştırıcı tavrı Zeki Mazlum’u bir nebze sakinleştirdi. Odyakmaz Koç’un sebep olacağı muhtemel skandalın da önüne geçmiş oldu.

Ben bu arada ne mi yapıyordum?

Bugünden beri konu olan Fotoğrafları çekiyordum…

Üç kare çektim ki arkamdan çığlığı andıran bir ses, döndüm bayan bir avukat, bu taraftan, “Alın şunu” diye polise talimat veren bir başka avukat. Meğer bunlar Fenerbahçe avukatları.

Adamların psikolojileri öylesine darmadağın olmuş ki XR cihazından geçen, Sadri Şener’e fotoğraf çeken makineyi suç aleti gibi göstermeye çalıştılar.

Onca haksızlığı savunan psikolojinin o anda haklıyı haksızı ayırmasının imkanı var mı?

Hele bayanın, o ince sesi ile bana, “Terbiyesiz” diyişi.

Demek ki işini yapmak İstanbul’da terbiyesizlik oluyor o nedenle Fenerbahçe avukatların işlerini neden yapmadığını anlamış oldum…

Beyaz saçlı bir avukat daha. Bu erkek görünümlü, ben polise buyurun gidelim derken koridorun sonuna kadar gelip beni tahrik etmeye çalışan avukat. Salağım ya. Bekliyor ki ağır bir laf edeyim de benden şikayetçi olsun gündem değişsin. Kurnaz…

***

Koridorun sonuna gelip ben polis merkezine giderken bu amcam kılıklı avukat ta duruşma salonuna yeniden yöneldi.

Bir şey söylemem gerekirdi. Yoksa çatlardım. Küfretsem yakışmaz, vursan yandın. Zaten aradıkları o…

Cezası olmayan infaz işte o an aklıma geldi…

“Avukat bey bakar mısın” dedim…

Böyle kibar konuşunca yanımda ki polislerde durdu, avukat ta…

Avukat dönünce de tek bir cümle kurdum; Sakin ol, BİZE HER YER TRABZON….

Sonra doğru Adliye koridorundan, adliye karakoluna…

Bir telaş, bir koşturmaca.

Kendi kendime ne yaptım da buna panik yarattırdım diye düşünürken, genç bir komiserin karşısında soluk aldık…

“Fotoğrafları sil”

Peki…

“Niye çektin”

Gazeteciyim…

“Yasak değimli”

Ne biliyim cihazdan makine geçti, ikinci arada aynı yerde Sadri Şener’e çektim…

“Yasak”

Sadri Şener’e serbest, Ali Koç’a yasak olduğunu bilmiyordum…

"Bekle emniyet amiri seni görecek."

Beklemek işimiz...

“Çay içermisin”

İçmem mi..

Derken telim çaldı…

Cihaz yeni isim yok…

Açtım Mahmut Aksu…

Bir soru yumağı da ondan…

“Nerdesin”

Karakolda…

“Sorun var mı”

Yok. Burası da Trabzon, Trabzon’da sorun mu olurmuş…

“Trabzonspor avukatları geliyor”

Geldiler ya…

Ali Sürmen, Nusret ve diğerleri…

Onlar beni karakoldan alacak, ben onlara tamam çıkın sorun yok…

O karakola Ali Koç’a iki kare fotoğraf çektim diye gitmişsem, oradan beni bırakın Trabzonspor avukatlarını, Cumhurbaşkanı bile alamaz…

Çünkü orada kalacak bir suçum olmadığını biliyorum…

Çünkü ben onca yolu, onca çileyi Trabzonspor’un haklılığına inandığım için çektim…

Çünkü ben Türkiye’nin sadece birkaç şımarık çocuğun soyadı ile hoyratça dalga geçilemeyecek kadar yüce bir ülke olduğuna inandığım için o karakolda tek başıma kaldım…

Amirlerine mahcup olmamaları için, istenileni yapamadıklarının sıkıntılarını çekmemeleri için fotoğrafları gözlerinin önünde sildim…

Ama anlayacağınız…

Öyle kulaktan dolma, hikayeden bir gün geçirmedim…

Mağdur olacak, ezilecek bir pozisyona da düşmedim..

Çok şükür adam gibi sabahın köründe girdiğim İstanbul adliyesinden çektiğim fotoğraflarla adam gibi çıktım…

Ali Savaş’ın delikanlı adamsın lafına gülerek çıktım…

Demek ki Ali Savaş bizi Trabzon’da anlamamış, İstanbul’da anlamış…

Duruşma salonuna geri dönmedim. Kimseden korktuğumdan değil, kendimden korktuğumdan dönmedim. Yapacağım en küçük hareket Trabzonspor’u haklı davasında haksız duruma düşürür diye dönmedim…

***

Bu yazı neden mi gecikti?

Ali Koç’a yalakalık yapan ve ortamı geren zibidileri bulurum ümidi ile saat 19.00’da gittiğim İstanbul adliyesi önünden saat 24.10’da döndüğüm için geciktim…

Orda ki genç arkadaşlarla çay içip, sohbet ettik, ama yoktular.. Çünkü Ali Koç’ta yoktu.

Zaten orda görevli değilmişler…

Nede olsa kurumları NTV…

Rıdvan ağabeylerinin yolundalar…

Şeytan olmaya çalıştılar ama beceremediler…

Becerdikleri Ali Koç ve Ali Koç gibileri gaza getirip, dalkavukluk yapmaları…

Bu girdaba kapılan Ali Koç’a üzülmemek elde değil.

Çünkü bu zibidilerle aynı karede yer alması inanın beni de üzdü.

Bu kadar ucuz olmamalı…

***

Eee sonunda bir sitem de bize…

 

Nerdesin İstanbul’un Trabzonlu delikanlısı…

Zibidiler, adliyelerde de kol geziyor…

Biliyorum ağır oldu ama, bu iş tek taraflı değil…

***

İşte günün hikayesi bu dostlar…

Kendimizi de bozdurmadık, fotoğraflarımızı da sildirmedik…

Biz gelecek sezon şayet Fenerbahçe ligde kalırsa, Şükrü Saraçoğlu’nda yine olacağız.

SİZİ DE AVNİ AKER’E BEKLERİZ…

HABERE YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Spor