Mehmet Şal

Mehmet Şal

Ses verin, ölüyoruz!!!

Bu halimizle nereye kadar dayanacağız ? Her gün geri gidiyoruz. Bu gidişe dur diyecek yok mu ? İçte ve dışta yaşanan gelişmelerin etkisiyle her gün eriyoruz. Açlık, sefalet, rezalet, atalet, cehalet zirve yapmış. Değerler darumar olmuş. Biz yerine ben duygusu herşeyin önüne geçmiş. Ben ve maddiyat beklentisi; menfaatçı düzenbazlık, hokkabazlık his ve eylemlerini azdırmış.  Tüm bu sorunların yaşanmasında ekonomik, siyasi, sosyo - kültürel, eğitimsel, ahlâkî yozlaşmışlık temel etken oldu, olmaya da devam ediyor. Özellikle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar diğer alanlardaki sorunları da beraberinde getiriyor.  

Günümüz itibariyle siyasal, ekonomik, sosyal buhran ağırlaştıkça ağırlaşıyor, vatandaşın yaşamı da ağırlaşıyor. Birileri zevkini, sefasını lüksünü artırarak sürdürürken; sessiz çoğunluğun sosyo - ekonomik vaziyeti daha da kötüleşiyor. Birileri sırça köşelerde, fil dişi kulelerde keyif çatarken; büyük çoğunluk yarına sağ salim çıkabilmenin derdiyle, yarın ne olacak diye kaygılarla yaşıyor. Yazıktır, günahtır. 

Ekonomik verilere bakıldığında her gün geri gidiyoruz. Varlıklarımız eridikçe eriyor. Kişi başına milli gelir eridiği gibi mutlu azınlık dövizi ile zenginliğine zenginlik katıyor. Çoğunluk geceli gündüzlü çalışıyor karın tokluğuna. Döviz zenginleri parasına para katarak emeksiz zenginliğini artırıyor. Gelir adaletsizliği milletin belini bükmeye devam ediyor. Ekmek, aş derdi her gün katlanarak artıyor. Tencelerin altı sönüyor. Karnı aç olanların sayısı her geçen gün artıyor. İşsizler çoğalıyor. Gençlerin beklentileri azalıyor, yarından umutsuz yaşıyorlar. Millet yatağına aç giriyor.  Anneler, babalar çocuğunun gözüne mahçup bakıyor. Bu gidişat durdurulamayacak mı ?

Sağlık, en büyük nimet diyoruz ancak sağlığından olanlar gittikçe artıyor. Özellikle psikolojisi bozulan insanlar nedeniyle hastanelerde psikologların kapılarında kuyruklar oluştu. Büyük küçük yaş bakmaksızın hastaların sayısı artmaya devam ediyor. Çok sayıda insan cinnet eşiğine geldi. Özellikle gençler arasında ruhsal sorun yaşayanların sayı maalesef gittikçe artıyor. Üzülmemek elde değil.

Midesinden başka bir şey düşünemez hale gelen insanımız değerlerini de kaybediyor.  Midesi aç olan;  mide dışında neyi düşünür, neyi dert edinir ? Aklı midesine inen insan başka hiçbir şey düşünemez olur. Böyle durumlarda ahlâkî, insani değerler her gün yerle bir olur. Hırsızlık, arsızlık, yalan dolan, yolsuzluk, torpil, rüşvet, iltimas aldı başını gidiyor. Adamı olan gemisini yüzdürürken, olmayan ise herşeyden geri kalıyor, eziliyor.  Bu çürümüşlüğü durduracak bir babayiğit yok mu?

Toplum olarak siyaset temelinde insanlar birbirine karşı kin ve nefretle dolu hale geldi. Birbirine tahammülsüzlük hat safhada. Benden değilsen düşmansın bakışı var sanki, ya taraf ya bertaraf olacaksınmış gibi bir ortam oluştu. Karpuzun ikiye bölünmesi gibi toplumda tepeden tırnağa ikiye bölündü. Ayrıştıran ötekileştiren söylem dili ve iklimi,, cemiyet hayatına, topluma egemen durumda. Kendinden olmayanlara hiçbir alanda yaşam hakkı tanımayan bir anlayış iklimi insanları çepeçevre sarmış. Haliyle toplumsal birlikteliğin oluşması mümkün gözükmüyor. Aranan ve özlenen  birlikteliği tesis edecek birileri olmayacak mı?

Dindar olduğunu söyleyip özünde dindarlık olmayanlar, dini değerleri yerle bir edenler, insanların gözünü boyayan din kisvesi altında her türlü kötülüğü yapanlar, insanların dini ve milli duygularını istismar eden iklim toplumu esir almış durumda. Yapılan haksızlıkları yolsuzlukları iğrençlikleri dini ve milli değerlerle söylemleriyle örtenler insanları kandıran eylem ve söylemler, çürümüş zihniyet hem dinimize hem milli değerlerimiz  darbe üstüne darbe vurmaya devam ediyor. Camiye okula işte ya girmemesi gereken siyaset her gün daha fazla bu alanlara girmekle kalmıyor hepimizin ortak alanları ve değerleri olan bu kurumları öldürüyor. Tüm haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında konuşması gerekenler ise sadece susuyor. Kanaatimce onlar güce iteat ediyor ve eldeki kazanımlarını kaybetmek istemiyorlar. Hâlbuki dinimiz onları " dilsiz şeytan " ilan etmiş. Unutulmamali ki hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor. 

Sosyal medyanın, dijital dünyanın bireyleri yönlendirici ve özendirici yayınları, insanların ruhunu esir alan içeriği, toplumcu değil insanı bireyselleştirip kendi içine kapatan  özelliği, bencilliği doyumsuzluğu dayatan öğretileri, daha iyi yaşam elde etmek için her yol mubahtır anlayışını aşılaması, insanımızın hem ruhunu hem tutum ve davranışlarını hastalıklı hale getirip bireysel ve toplumsal ölüme götürüyor. Bilhassa yeni yetişen gençleri tahakküm altına alan bu mecra, gençleri bir bilinmezliğe doğru sürüklüyor. Ülkenin idaresine memur olanlar bunları niye dert edinmez anlamak mümkün değildir. Kendi siyasi ikballerini düşünmekten herhalde bu meselelere eğilmeye vakitleri kalmıyor.

Gençlerimiz yurt dışına gidip daha iyi yaşam koşulları arayışı içerisinde. Geleceklerini dışarıda arayan gençler, ülkeden umutlarını her geçen gün kesiyor. Gözü dışarıda olan içeride aklı olur mu ? Olmaz. Geleceğimiz gençler olduğuna göre, geleceğimiz bu haliyle hiç de aydınlık gözükmüyor. Bu devlete, millete, gençlere yazık değil mi ? Kendi menfaatlerini ve istikballerini düşünenlerin, peşinde koşanların, elde ettikleri kazanımları kaybetmemek için verdikleri mücadeleden zamanları kalmıyor herhalde.

İnsanlara elindeki ile yetinmeyi bir kuru ekmeğe şükretmeyi öğütlerken kendileri deveyi hamuduyla götürüyor. Millete nasihat, kendilerine gelince varlık ve sefahat. Zoru görünce sıkışınca millete koş, keyif söz konusu olunca kendinden başkasını görme. Milletin nefesi açlıktan kokarken kendileri ağızlarına bugün ne yiyelim diye soruyor. Kendileri servetlerine servet katarken, fukara tencere kaynatmanın derdi ile ne yapacağını şaşırıyor.

Kendileri binlerce liralık kıyafetler giyinirken, yüzükler saatler takılar takıp takıştırırken, ayakkabısından çantasına en pahalı markaları kullanırken, masalar envay çeşit ürünlerle donatılırken, kuş sütünün eksik olduğu ziyafet görüntüleri insanların gözüne gözüne sokulurken, milyonluk araçlarına binerken, devletin ve milletin olan tüm imkanlarını fütursuzca kullanırken, ülkenin katma değeri olan varlıklarını yurtdışına çıkarırken, ellerini milletin cebinden çıkarmazken, iki kuruşu millete çok görenlerin;  millete vatan, millet,sakarya edebiyatı yapmaya,  safiyane insanımıza " bir hırka bir lokma " nasihati vermeye ne hakları ne de hatleri  de yoktur. Bu milletin sadece elindekine değil geleceğini de ipotek koyanların ne Allah katında ne de milletin vicdanında kıymeti harbiyesi yoktur. Bunlar insanları kandırabilir, insanların vicdanlarında kendilerini aklayabilir ama mahşeri vicdanda aklamaları mümkün değildir. Azıcık maneviyatı olan bilirki; mahkeme- i kübrada kim zerre i miskal kadar yanlış yapsa hesabını muhakkak verecektir. İnsanları inançlarından, milli değerlerinden soğuttular, soğutuyorlar da. Birlikteliğimizin sembolü olan bu değerler öldürülürse birlik ve beraberliğimiz nasıl devam edebilir ? 

Bu ülkenin bir evlâdı olarak sesleniyorum: "Deniz bitti, kara görünmedi, karaya çıkıldı. Daha ötesi kalmadı. Daha  ne olsun. Herşey ayaklar altına alındı. Ölüyoruz ! Ses verin. Hiç mi sevmediniz bu milleti?"

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR