Recep Ergenç

Recep Ergenç

On bin saat

Doğu Karadeniz Bölgesinde, Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı ( JİCA)  aracılığı ile uzun süredir teknik destek ve danışmanlık yapan Japon uzmanların ayrılık zamanı geldi.

Uzmanlar dış göz olarak önemli saptamalar yapmışlar, ilki:

Proje üretme yeteneğimiz ve kapasitemiz tam not alırken;

Proje gerçekleştirme ve özellikle projelerin sürdürülebilirliği ve etkinliği konusunda çok kötü durumda olduğumuzu “dümdük” gözlerimizin içine bakarak yüzümüze söylediler.

Dost acı söyler ya Japonlar da öyle.

Vardıkları bu sonucu duyduğumuzda karaciğerimize ağır bir yumruk yemiş gibi acıyı da hissettik.

İkincisi saptama tam gözümüze patlayan yumruk etkisi yaptı.

Planlamalar ve uygulamalar kişilere endeksli.

Kalkınma Ajansları, Bakanlıklar ve diğer fon sağlayıcıların verdiği destekle yapılan projelerin kişilere, idarelere verilen paralar olduğu sanılıyor. Para potansiyeli bir adım öteye geçirme ve istihdamı kalıcı kılma için verilmektedir. Geçici çözümler çözüm olmadığı gibi, kişilere de endekslenmemelidir.

Vardıkları bu önemli sonucu tam dilimize çevirirsek; Atama (tayin) ya da seçilerek işbaşına gelenler, daha önce aynı görevi yapanın (atanmış ya da seçilmişlerin) başlattığı çalışmaları yok hükmünde sayılabiliyor. Bu tür uygulamalar, zaman ve paranın ziyan olmasına neden olmaktadır.

Uzmanlar daha da ileri gittiler, üçüncü saptamaları çeneye yenilen yumruk etkisi yarattı.

“Ulusal ve bölgesel uzun vadeli planlama ve takip konusunda da ciddi sorunlarınız var.

Haklılar mı? Evet. Kamu, Özel ve Sivil sektör arasında işbirliği ve koordinasyon zayıf, herkes kendi yolunda ilerliyor.

Asıl vurucu saptama, dördüncüsü oldu:

“Yeniden değerlendirme ve düzenleme (etki analizi) yapmak yerine, hemen yeni bir şey denemeye başlıyorsunuz. Öneride bulunan uzman ya da kurumların kararlarını da dikkate almıyorsunuz ya da uygulamıyorsunuz.”

Daha ne desinler.

Çıkardığım sonuçlara sıra gelince; mesele derinlik meselesi, insan sığ oldukça, hep kıyıda kalır. Papağan misali, bildiğini tekrar eder.

Dünyada yeni keşiflerin hayatımızı alt üst ettiği bir zaman diliminde,

Kıyıların sıcak ve güvenli ama keşiflere kapalı sularında çırpınıp duruyoruz.

Yüzmüyoruz.

 Bizimki tam da budur.

Sığ sularda çimerek yüzüyor(muş) gibi yapıyoruz;

Çünkü derin su korku veriyor, çünkü yüzmeyi, daha doğrusu tekniğini bilmiyoruz.

Açık deniz deneyimimiz yok geçmişten gelen... Evrim bu, zamanla olacak elbet, şimdilik yüzmek yerine çırpınmakla geçecek zaman.

Onbin saat

Malcolm Glad Well başarı hikâyelerinin arka planında doğuştan gelen özellikler mi yoksa matematiksel zeka mı? Önemli sorusunun peşine düşmüş yıllarca.  Well çalışmasını “Çizginin Dışındakiler" kitabında anlatılıyor. Kitabın en önemli çıktısı şu:

En başarılı insanlar, guruplar başarılarıyla ön plana çıkmadan önce onbin saatlik bir çalışma pratiğine sahiptir. Örneklerine Bill Gates giriyor, Beatles müzik grubundan çıkıyor. Bizden bir örnek Bozkır’ın tezenesi “Neşat Ertaş”dır. Bir hayranının ne güzel çalıyorsunuz sözüne; Ben bu başarıyı 15 sene her gün sekiz saat saz çalarak elde ettim, cevabı Well’in “onbin saat” teini doğrular niteliktedir.

 Başarıyı (istisnalar hariç)  yeniyi isteme, çok çalışma, kendini adama, cesur olma, fedakarlık, pes etmeme, tekrar gibi ilkeleri içselleştirenler elde ediyor.

Sonuç:

Japon danışmanların tuttuğu aynaya iyi bakmak, anlamak lazım.

Kalkınma yarışını kazanan toplumlar; Sistem kurarlar. Çok çalışırlar.

Bunu bireysel,  işletmelerin karlılığı, toplumsal kalkınma için de kaçınılmaz gördükleri için yaparlar.

1-468.jpg

Trabzon artık sıradanlıktan, vasatlıktan,  katma değersiz ve istihdam yaratmayan işlerden kurtulmalı; eski köye yeni adet/adetler getirmeyi başarmalıdır.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR