Emel Meryem Parlak

Emel Meryem Parlak

Sabahattin Ali- Kuyucaklı Yusuf

Bugün ölüm yıldönümü olması sebebiyle sizler için Sabahattin Ali'nin bir eserini inceledim. Keyifli okumalar dilerim.

Sabahattin Ali- Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali'nin 1937 yılında yazdığı ilk romanı olan Kuyucaklı Yusuf taşraya gerçekçi bakışı sunmuştur.
Ağırlıklı olarak İstanbul'u anlatan o dönem Türk edebiyatının aksine olay taşrada geçer.
Romanın başından itibaren aslında yaşanacaklar bellidir. Yusuf, annesi ve babası gözü önünde öldürülmüş bir çocuktur. Fakat pek çocuk özellikleri göstermez. Başlangıçtan beri alın yazısını kabullenmiş bir Yusuf vardır. Olayları talihsizlik olarak bile karşılayamaz, tepki gösteremez. Sadece yapması gerekenleri yapar. Evlendiğinde de, sevdiği kızı kaçırdığında da tüm kararları mecburiyettendir.
Bunun insanlar arasına karışamayaşından onlara ait hissedemeyişinden olduğuna dikkat çekilir romanda. Bunun altında da yetim ve öksüz kalışı vardır. Kaymakam onu sahiplenmiştir. Yani yine bir kader vurgusu göze çarpar.
Romanda sık sık asla güzel şeyler olmayacak hatırlatması yapılır.
"Bir tek istekleri vardı, beraber olmak. Şimdilik beraberdiler."

Romanda diğer dikkat çeken husus ise ölüm kavramıdır. Ölüm kavramı iki farklı anlamlı kurulmuştur. Hem kurtuluş hem de direniş imgesidir ölüm. Ali'nin ölümüne hiç üzülmez bu yüzden Yusuf. Aslında ailesiz kalması yüzünden şeklinde belirtilir tüm olanlar fakat ailesi öldüğünde de ne hissettiğini tam olarak bilemez. Çünkü asıl sebep arka planın karmaşasıdır. Toplumun içinde bulunduğu sınıfsal farkların olduğu dönemdir. Yusuf kendini ait hissedemez bir türlü. Memur olarak işe başlar fakat sonrasında at üzerinde köy köy gezeceği işe sürüldüğünde sevdiği kadının yalnız kalacağı aklına bile gelmez. Başına gelebilecek kötü şeyleri hatırlamaz bile sessizce kabullenir. Muazzez ile ilgili şu kısım ortaya koyar Yusuf'un bakış açısını. " Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.

Bunun dışında mekan hep karanlık tasvir edilmistir. Yağmurlu, soğuk, küf kokulu kötü şeyler yaşamaktan başka imkanının olmadığı zemin vardır.

Son olarak Yusuf'un hayatında kadın modelinin olmaması yani annesizliği de kadına bakış açısının yanlış oluşunun sebebidir. Kadın Muazzez'in annesi gibi ya "gözü dışarıdadır" ya da Muazzez gibi gözü dışarıda kadının kızıdır. Pek fazla seçeneği yoktur çünkü kadına çizilen rol bellidir. Bu da bir toplum eleştirisidir. Kadın o dönemde ya etkisiz ya da şeytan rolündedir. Yani kötü kadındır. Bu yüzden karısı öldüğünde ona karşı sevgiisini yeniden hisseder. Çünkü onu o zaman masum bulur. Öncesinde annesine uymuş bir kadındır. Fakat kendisi de duruma çözüm bulmak için uğraşmamış karısının yanında kalmamıştır. Baştan beri olanlar olması gerekenlerdir. Çünkü romana göre annesiz ve babasiz bir çocuğun başka bir şansı yoktur.
Sabahattin Ali o dönem taşrasına ışık tutmakla kalmaz ebeveynsiz bireylere, ailelere , hatta ülkelere de tahlil yapmış olur.

Ölümünün 71. Yılında Sabahattin Ali'ye saygi ve özlemle...

* ilk cümle * 1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkiyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler.

Alıntılar=
"Mesele memurların yaptığı işte değil, onların mevcut olmasında. Şimdi sen o tozlu odada oturdukça kendi kendine "Benim burada ne lüzumum var" diyeceksin! Yanlış! Mademki sen bir kere hükümet kapısından adımını attın, artık lüzumlusun. Sen olmasan muhakkak bir yerlerde aksilik çıkar."

"Yusuf içlerinden birini durdurup konuşmak arzusunu duymuştu. Havadan sudan ne olursa olsun birkaç şey konuşmak. Çünkü altı seneden beri kendisi gibi konuşan birine rastgelmemişti ve bu zeytin amelesinin kendisi gibi konuşacağına dair içinde müphem bir kanaat vardı."

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.