Turgay Beşyıldız

Turgay Beşyıldız

James Köksal !..

Yaklaşık 35 yıl kadar önceydi... 

Trabzon Lisesi’nde öğrenciyiz. 

Spor ve okuldan kalan  boş zamanlarımızı da birkaç yakın arkadaşla bazen Yenimahalle, bazen  Ganita sahillerinde geçirirdik.

Yine bir hafta sonu Ganita’da  kayaların üzerinden, atlaya zıplaya denizin kayalara ve kumsala vurduğu yere kadar indik. 

Orta yaşlarda bir ağabeyimiz giydiği krem renkli pardesünün yakalarını denize karşı kaldırmış, bir kayaya yaslanmış vaziyette, kayalara hafif hafif vuran köpüklü dalgaları izliyordu. James Köksal !..

Denizin ve martıların sesinden başka etrafta çıt yoktu. Baktık ki dalgaları dalgın bir vaziyette izleyen bu kişi, zamanın öğretmen okulu olan, şimdiki Kanuni Anadolu Lisesi’nin bahçesinde  mahalle maçlarında  çok iyi futbol oynadığı için, futbol ordinaryüsü diye tanınan, düzgün türkçesi ve engin filozof görüşleriyle bilinen, ayaklı kütüphane, bilgi deryası Köksal ağabeyimiz idi.  

Hücum oyuncusuydu. Belini ve vücudunu öne doğru kırarak, önündeki topun üstüne doğru eğilir, her iki kolunu yana doğru açar,  topa vücuduyla kapaklanır, kenar çizgide sürerken topla adeta dans ederek giderdi.

Vefat etmeden yıllar önce, Yavuz Selim sahasındaki Veteranlar Turnuvası’nda, kurumu adına bir maçta forma giyerken , karşılaşmayı izleyen Ahmet Suat Özyazıcı yanındakilere, Köksal abi için ‘’ Bu adam da kim? şimdiye kadar nerelerdeydi de, göremedik’’ demiştir.
                                                                        *

Trabzon’un çağdaş güzel insanlarından, kitap kurdu biriydi. 

Mustafa Kemal, Mevlana ve Yunus Emre düşkünüydü…

Onu kâh kayaların üstünde güneşin batışını, kâh sabahın köründe kumsalda günün doğuşunu seyrederken görürdük genelde.  

Şimdilerde beton yığını olmuş Ganita sahilinde,  mahallenin çocuklarıyla kumsaldaki çöpleri toplar, temizlerdi. Yemyeşil gözleri vardı, yakışıklıydı. Aynı zamanda ilerleyen yaşına rağmen müzmin bekardı. 

Yomra’da Petrol ofisinde devlet memuru olarak çalışıyordu. Odasına destursuz giremezdiniz. 

Temizlikten ve çiçeklerden  odası mis gibi kokardı. Çok temiz ve titiz biriydi ve temiz çevreyi, doğayı, aşık olmuş kadar çok severdi. 

Kayaların üstünden yürüyerek yanına yaklaştık. “Merhaba Köksal abi, nasılsın’’ dedik. Bize bakmadan, başını bile kaldırmadan, gözlerini dalgalardan almadan, dalgın halde cevap verdi. James Köksal !..

“Çocuklar rahatsız etmeyin ve lütfen beni müziğimle baş başa bırakın.” Şaşırdık ve arkadaşlarla birbirimize baktık. Nerede müzik çalıyordu ki, etrafta müzik sesi de yoktu. 

Sonra anladık ki müzik sesi dediği dalgaların kayalara ve kıyıya vuruş sesiydi. 

Gençlik cahilliğimizle kıs kıs gülerek uzaklaştık. 

Yaşımız  ilerleyip onu tanımaya başladıkça “Meğer ne kadar da haklıymış” dedik.. 

                                                                         *

Köksal Koç ağabeyimizin genç yaşta ölen Amerikalı aktör James Dean’e benzerliği nedeniyle, Trabzon’ daki lakabı James Köksal’dı. 

Yeri geldi mi çok şık giyinirdi. Diş teknisyeni merhum babam 28 yaşına gelip evlenip, Ganita’dan, Sotka’ya taşınana  kadar, kapı komşusuydu Nam-ı diğer James Köksal.

Santa Maria Katolik Kilisesi’ne inmeden 20 metre geride solda tam köşedeki pasaj. 

Yerinde o zamanlar geniş bahçeli, 3 katlı müstakil ahşaptan harika bir Türk mimarisiyle yapılmış ev vardı.

Ünlü diş tabibi Merhum Dr. Cemil Bulak’a ait idi. Hemen bitişiğindeki küçük şirin bahçeli dışı sarı boyalı, taşlıklı, tek katlı müstakil evde de Köksal abimiz yaşardı.

Başka bir gün denk geldiğimizde beni evine davet etmişti. Pikabının üstünde zamanın üstatlarından Suat Sayın’ın long play’in de ‘’ Yollar uzak gelemedim’’ parçası çalıyordu. 

‘’Bu söyleyeni tanır mısın’’ diye sordu ‘’ Hayır abi ‘’ dedim.  Tebessüm etti.

 O  Zeki Müren’den sonra gelen en değerli sestir, bestekar Suat Sayın’ dedi. Ardından Hüdai Aksu’nun udu yankılandı odanın içinde. 

Suat Sayın gibi, Hüdai Aksu şimdi rahmetli olmuş sanatçıları, genç yaşta ilk kez orada öğrenmenin ezikliğini hissettim.

                                                                        *

Evindeki her şey düzenli tertipli ve sıra sıraydı. Sabun koleksiyonundaki kokulu renkli sabunlarını, kol saatlerini, kalemlerini bile arka arkaya, yan yana dizmişti. Düzenine tertibine hasta olmuştum.James Köksal !..

O günden sonra o hastalık bende de, onun kadar olmasa da kaldı.

Yine bir gün Santa Maria Katolik Kilisesi’nden yukarıya, o evine doğru, ben aşağı doğru merdivenlerde rastlaştık.

Morali çok bozuktu, yeşil gözleri ağlamaklıydı. ‘’Hayırdır abi ‘’ dedim. ‘’ Evime gece hırsız girdi. Yılarca biriktirdiğim gözüm gibi baktığım, her türlü bütün koleksiyonlarımı çalmışlar. Hiç birine de acımadım da o gün sana gösterdiğim gardropda ki

 jilet gibi duran tüm takım elbiselerimi de çalmışlar’’ diyerek başını öne eğdi ve merdivenlerde yukarı yine ağır ağır yürüyerek devam etti.

Maddiyata hiç değer vermeyen Köksal Koç, yani James Köksal ağabeyimiz, bu olaydan sonra üzüntüsünden 3 gün evden dışarıya hiç çıkmadı. 

                                                                       *

Yanlış hatırlamıyorsam 2000’li yılların başlarıydı. 

Anne ve babasını kaybettiği için yalnız yaşıyordu. Bir erkek kardeşi de vefat etti. Diğer erkek kardeşi Bodrum’da, kız kardeşi de İstanbul’da yaşıyor. Orijinal bir Ganitalı ailesiydi. 

Mahallesinin bakkalı Cumhur, Köksal ağabeyi bir, iki gün göremeyince şüphelenmiş polisle kapıyı açtırmış. Komşuları ses sanatçısı İlhan Yavuz’da yanlarında eve girmişler.  

Ganita’da ki  kiliseye yakın o yalnız yaşadığı  evinde, sobanın yanında yerde uzanmış, başında biraz kan, yatar halde cansız bedenini bulmuşlar. 

62 yaşındaydı, kalp krizi geçirmiş, düşerken başını da sobanın kenarına çarpmış.

Tek başına yaşadığı için kimsenin haberi olmamış, haliyle  kimse de müdahale edememişti.  James Köksal !..

Ganitalı James Köksal’ın cenazesi, Aydınlıkevler semtinin biraz yukarısında kalan aile mezarlığına defnedilmişti.

Doğa, hayvan, çiçek, kitap ve insan dostu, hümanist biriydi.

Bunların sevgisi, futbol sevgisine ve futbolcu olmasına ağır basmıştı.

                                                                       *

O, artık bizim Arnavut taşlı sokakların hatıralarında kaldı. 

Şimdi bazı yaz geceleri, Ganita’da bir yerlerden bir şarkı duyulur derinden... 

Suat Sayın‘ın Muhayyer Kürdi bestesini, Zeki Müren okurken;

"Akşam olur gizli gizli ağlarım, kaderin dilinden iyi anlarım.

Keder öğütmekle geçti yıllarım, beni değirmende taşa döndürdün’’ mısraları, omuzda ki kemanın ağlayan sesiyle,  papazın evinden aşağıya, denizdeki tombul kayaya doğru yankılanarak iner… 

Basel taktiği mi?

Sivas’da soğuk rüzgar!

Basel taktiği mi?

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR