Turgay Beşyıldız

Turgay Beşyıldız

Çanakkale’de türküyü de vurdular!

Yaklaşık 10 ay süren Çanakkale Savaşı, bu ülkenin Nagazagi'si ve Hiroşima'sıdır. 253 bin değilse de, gerçek rakam olan 167 bin küsur askerimizin canını verip, yattığı yerdir.

Bizim siperlerle, Türklerin siperleri birbirine çok yakındı, 8-9 metre kadar mesafe vardı. O kadar yakındı ki, gündüz savaşıp, gece ateş kesildiğinde alçak sesle konuşurduk yerimiz belli olmasın diye. Ayaklarımızın ucuna basarak yürürdük siperlerde. Hiç gürültü çıkarmamaya çalışırdık. Genellikle hava kararır kararmaz karşılıklı ateş kesilir, biraz daha rahat hareket ederdik. Gece yaklaşırken her gün aynı saatlerde, Türk siperlerinden bir şarkı sesi yükselirdi, derinden.

Öyle gür, öyle içli, öyle dokunaklı bir sesti ki dinlemeye doyamazdık. Sonra dan öğrenmiştik Türkler buna türkü diyormuş. Yaklaşık yarım saat kadar süren bu özel konser, bir zaman sonra komşu siperlerde de duyulmuştu. Bu hikaye siperler arasında yayılmaya başlayınca bizim siper gece, o Türk askerinin konserini dinlemeye gelenleri misafir ederdi. Diğer siperlerden gelen arkadaşlarımıza kahve, çikolata ikram eder, birazdan söylemeye başlar, dinleyin derdik.

yazı Bu sese hepimiz hayrandık. Bu tatlı ve iç yakan, ruhumuzu kavuran nağmeler ne söylerdi gerçi anlamazdık ama efsunlu bir sesti, bu gecenin karanlığını delip geçen... Gündüz savaştığımız insanın gece söylediği şarkıları dinlemek ve ondan etkilenip duygulanmamak, evinden kilometrelerce uzakta olan bizler için, ne ilginç bir işti ama gerçekti. Bazen hafif bir esinti çıkar ve yanık nağmeleri başka yöne götürürdü. Biz kulaklarımızı dört açıp daha iyi duymak için, neredeyse başımızı dışarıya çıkaracak hale gelirdik siperlerde. Birde sigaramızı yakar keyifle dinlerdik o Türk’ün türkülerini.

Bir gece yine konser saati gelmişti ama alışık olduğumuz o ses duyulmuyordu. Merak içerisinde uyumaya çalıştık. Ertesi sabah tekrar karşılıklı ateş ettik birbirimize ve gece yine o sesi bekledik yine yoktu. 4, 5, 6 gece derken artık konser yoktu. Hepimiz bir merak içinde kalmıştık ve o gece yan siperlerden gelenlerle durumu öğrenmeye karar verdik.

Türkçe bilen savaş muhabirine yazdırdığımız bir kağıdı, taşa sarıp sesin geldiği Türk siperlerine fırlattık. Bu kağıttaki iki cümleyle konserin niçin kesildiğini soruyor ve selam yolluyorduk 8-9 metre önümüzdeki Türklere…

Kısa bir süre sonra fırlattığımız taş, arka yüzü yazılmış aynı kağıtla bizim sipere fırlatıldı. Bu kağıtta ne yazıldığını biraz tahmin etmekle beraber çok merak ediyorduk. Savaş muhabirimizin başına yığıldık. Kağıtta yazan tek Türkçe cümlenin ne anlama geldiğini anlamamız uzun sürmedi. Tercüme edecek olanın yüzünü inanın hüzün bürümüştü.

Tabii cümlenin anlamanı duyunca, hepimiz aynı hüzne ve üzüntüye gömülü verdik. Olduğumuz yere çöktük, siperlerin iç duvarlarına yaslandık. Kağıtta ki cümle aynen şöyleymiş : - O arkadaşımızı geçen hafta siz vurdunuz-

Bu üstteki tırnak içindeki satırlar, yanlış hatırlamıyorsam Avustralya’da Gelibolu ile ilgili

bir müzede, Yeni Zelandalı, yani bir Anzak askerinin savaş boyunca günlüklerini not tuttuğu, defterinde bulunmuştu. Ne düşündürücü değil mi ? Acaba o Türküleri okuyanı bilselerdi, onu görünce vururlar mıydı acaba, o müttefik düşman cephesindeki askerler? Hiç sanmıyorum.

İşte evrensel sanatın ve müziğin güzelliği burada.

Selam ve rahmet olsun, Çanakkale’de ki tüm cephelerde ''Bağımsız Türkiye'' için savaşan, canını vererek şehit olan tüm Paşa, Subay, Erbaş ve Erlere ve de Mustafa Kemal Atatürk'e, tüm silah arkadaşlarına.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.