Bu fotoğrafı çok mu aradılar?

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen “Dünya Türk Girişimciler Kurultayı"na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendi fotoğrafının bulunduğu Time Dergisi’nin kapağının ekrana yansıtılması üze

Bu fotoğrafı çok mu aradılar?

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen “Dünya Türk Girişimciler Kurultayı"na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendi fotoğrafının bulunduğu Time Dergisi’nin kapağının ekrana yansıtılması üzerine konuşmasına, “Bu fotoğrafı arayıp, bulmak için çok eziyet çektiler herhalde" diyerek başladı.

BİZDEN ÖNCEKİLER CAYIR CAYIR KARŞILIKSIZ PARA BASIYORLARDI
Türk iş adamları ve girişimcilerin modern dünyada, Türkiye’nin öncü güçleri olduğunu söyleyen Erdoğan, “Eğitim için, yatırım için, yeni bir hayat kurmak için farklı ülkelere, gurbete giden nice kardeşimiz, göğsümüzü kabartan işlere imza attılar. İşgücü olarak gönderdiğimiz nice kardeşimiz, işçi olarak gittiği ülkelerde işveren oldu, o ülkenin vatandaşlarını istihdam etmeye başladı" dedi. Erdoğan, Türkiye’nin sınırsız petrol rezervlerine, sınırsız altın madenlerine sahip bir ülke olmadığının altını çizerek, “Bizim en büyük gücümüz, emeğimiz, bizim en büyük rekabet unsurumuz, genç, dinamik, zeki ve dürüst insanımızdır. Bizim en büyük imkanımız, dinamik, girişimci, yenilikçi özel sektörümüzdür" diye konuştui. Özel sektörün dinamizmiyle büyüdüklerini ve büyümeye devam ettiklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

“Hükümet olarak sorumluluğumuzun çok iyi farkındayız, idrakindeyiz. Bize düşen, yolları açmak, bize düşen, yoldaki engelleri temizlemek. Biz böylelikle muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı hedefleyerek bunu 2023 olarak da belirlemiş durumdayız. Biz özel sektörün önünü açıyor, destekliyor ve teşvik ediyoruz. Özel sektörümüz de açılan o yoldan güvenle ilerliyor. Şunu altını çizerek ifade etmek istiyorum, biz 9 yıl boyunca istikrar ve güven ortamını zedeleyecek hiçbir adım atmadık. Özel sektörü, yatırımları, girişimi engelleyecek, hatta tedirgin edecek hiçbir faaliyetin içinde olmadık. Bu süreçte popülizme asla tevessül etmedik. En önemli yanımız ne biliyor musunuz? Bakın Amerika sıkıntı, Avrupa sıkıntı çekiyorsa, karşılıksız para bastılar, ama biz karşılıksız para basmadık. Bizden öncekiler cayır cayır karşılıksız para basıyorlardı. Çünkü biz karşılıksız para basmayı modern hırsızlık olarak tanımladık. Çünkü o alnının teriyle kazananın cebindeki parayı sömürmekti, modern bir şekilde çalmaktı. İşte biz buna tevessül etmedik. Eğer bugün paramız değer kazandıysa, böyle değer kazandı, böyle de kazanmaya devam ediyor. Son G20’de bazıları bana ne diyor biliyor musunuz, liderlerden, ‘paranıza sahip çıkın’.

ŞİMDİ KİMSE YARGIYA BİLET KESEBİLECEK GÜÇ VAR MI?
Erdoğan, Van’da meydana gelen depreme de değinerek, mevsim koşulları nedeniyle şartların çok zor olduğunu ifade etti. Bunun da altından kalkacaklarını söyleyen Erdoğan, “Fakat bir gerçeği vurgulamak istiyorum, ortada felaket tellalları çok. Geçmişte şu olmuş bu olmuş vesaire. Ben bir Başbakan olarak, sorumluluğumun bilincinde bazı açıklamalar yaptım. Yıllar yılı biz bu ülkede belediye başkanlığından gelen bir Başbakan olarak ‘Bu evleri yıkalım’ dediğimizde vatandaş buna olumlu yaklaşmadığı gibi maalesef bu ülkenin yargısı da onları her zaman haklı çıkarmış, bizi ise haksız duruma düşürmüş. Şimdi kimse yargıya bilet kesiyor mu, veya kesebilecek güç var mı? Yok. Biz ne diyoruz, bugünleri gördüğümüz için bunu açıklıyoruz. Peki siz bütün tedbirleri alsanız da yine buna benzer felaketler olmaz mı? Olur ama daha az zararla olur" dedi. TOKİ’nin şuana kadar teslim ettiği yaklaşık 380 bin konut olduğunu kaydeden Erdoğan, bu konutlarda şu ana kadar herhangi bir sıkıntının yaşanmadığını anlattı. Erdoğan, ancak yine de yüzde 100 garanti içinde olamayacağını dile getirerek, “Niye, sonuçta biz bunu insanla yönetiyoruz. Müteahhit firmalar kontrol ediliyor, denetleniyor vesaire. Denetleyen de insan. Burada hata payları olabilir. Bu hata payları bir hata bilançosu getirebilir, ama biz diyoruz ki, biz bütün bunları göz ardı etmek suretiyle yapılmış inşaatlar, konutlar var. Yumuşak zeminde, zemin etütleri yapılmadan yapılmış konutlar var. Van'da manzarası çok güzel diye hemen Van Gölü’nün hemen kenarında Van 100. Yıl Üniversitesi inşa edilmiş, bunlar benim döneminde yapılmış şeyler değil. Şu anda 13 fakülte binası hasarlı. Halbuki yamaca doğru yönelse, orada yamaçlar gayet güzel, sert zemin. İlla Van Gölü’nü seyredeceksen oradan da seyredersin. Hiç olmazsa o sert zeminde çok daha güzel bir şekilde bu binaların inşa edilmesi mümkündür. Biz diyoruz ki, artık sadece Van ile değil, Türkiye genelinde bir musibet bin nasihatten evladır, buradan hareketle gelin bu adımı atalım" diye konuştu.

BUNLAR SİZİN TEZGAHINIZDAN GEÇTİ
Konuya ilişkin televizyon programlarında yapılan açıklamalara değinen Erdoğan, şunları söyledi:

“Bunu ‘Hocalar, mühendisler herkes birlikte denetlesin’ diyorlar. Kimler denetliyor zaten? Çoğunun mimarı, mühendisi bunlar. Bunların hepsi sizin tezgahınızdan geçip geldi, oradan yetişip geldiler, hepsi sizin öğrenciniz. İlla fatura kesecek birilerini aramanın anlamı yok. Olaya böyle yaklaşmayalım, gerçekçi değiller. İstanbul'umuz bir deprem için hazırlıklı bir şehir değil, İstanbul böyle de diğerleri farklı mı? Hayır, diğerlerinde de aynı sıkıntı var. İlla deprem olması da şart değil. Bunun dışında sel afetleri, buna da hazırlıklı değiliz. Bunları el ele vermek suretiyle birlikte çözmeye mecburuz. 'Ustalık dönemi' diye ifade ettiğim bu dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığını kurmak isteyişimin arkasındaki tek neden budur. Çünkü yeni bir yasal düzenlemeyle istedim ki, artık biz bu Bakanlıkla bu işe müdahale edelim. Eğer belediyeler olumlu yaklaşım göstermiyorlarsa o zaman Bakanlığımızla müdahale etme imkanı bulalım. Başka çare yok. Şimdi rant meselesi başlıyor. Yarın Allah göstermesin bu binanın altında bu insanlar kaldığı zaman sen bunu hangi parayla ölçeceksin? Biz diyoruz ki, ‘Bunun enkaz bedeli neyse bu belirlenir ve ona göre kaç daire istiyor, iki tane, üç tane, enkaz bedeli eğer bunu karşılıyorsa o kadar verilir’. Eğer bunu karşılamıyorsa, ne istiyorsun kardeşim, iki tane, üç tane. O sağlam dairelerden iki tane, üç tane verilir"

AĞIR BEDEL ÖDEMEK İSTEMİYORUZ
Erdoğan, deprem ihtimaline karşı İstanbul’daki tehlike arz eden binaların yıkılarak yeniden inşasına yönelik de konuşarak, “Orada oturmak istiyorsan orada, farklı yerlerde yapılanda oturmak istiyorsan farklı yerde. Yok hiçbirini kabul etmiyorsan o zaman kamulaştıracağız, vereceğiz paranı, 'Kusura bakma' diyeceğiz. Bunların bedelini ağır ödemek istemiyoruz. Onun için bu adımı atmak zorundayız. Şimdi Van’da süratle, yoğun bir şekilde bu geçiş dönemini atlatacağız, ama hemen şubat-mart itibariyle kalıcı konutlarımıza inşallah başlayacağız. Bu konutlara başlarken, mülk sahibi, kiracı ayrımı yapmıyoruz. Mülk sahipleri de bu yapacağımız konutlardan alabilecekler, alacaklar zaten, hakları. Ayrıca kiracı durumunda olanlar da bu yapacağımız konutlardan 20 yıl vadeyle alma imkanını bulacak. Bu adımı atacağız. Bir de şöyle bir kampanya oluşturuyorlar, diyorlar ki ‘TOKİ zorla bizim buralara el koyuyor’. Böyle bir hesabımız yok, böyle bir derdimiz yok. TOKİ’nin başında iş çok, yükü çok. Biz sorunu çözelim, derdimiz bu. Derdimiz bağcı ile değil, bizim derdimiz üzümü yemek. Bunu yapıyoruz" dedi.

İKİ AŞIĞI BİRBİRİNDEN AYIRMAK BÜYÜK FELAKET
Erdoğan, katılımcılara da seslenerek, “Türkiye bölgesinde, siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan önemli bir aktör haline gelirken, sizlerin de bunu destekleyecek girişimlerinizi artırmanızı bekliyoruzö dedi. Türkiye'nin sadece Avrupa’daki nüfusunun birçok Avrupa Birliği ülkesinin nüfusunu ikiye, üçe katladığını söyleyen Erdoğan, “Şu özeleştiriyi artık yapmak durumundayız.

Bu nüfusa rağmen, bu başarıya ve bu güce rağmen, acaba Avrupa siyasetinde yeterince etkin miyiz? Bu soruyu kendimize sormak ve cevabını aramak zorundayız. Elbette çok başarılı iş adamlarımız, sporcularımız, sanatçılarımız var. Elbette üst düzey görevler üstlenmiş bürokratlarımız, siyasetçilerimiz var. Ama nüfusa, birikime ve ekonomik gücümüze oranladığınızda, bunun siyasete yeterince yansımadığını eminim sizler de göreceksiniz. Bu tabloyu artık çok daha hızlı bir şekilde tersine çevirmek durumundayız. Çünkü bizim siyasetçilerimizin Avrupa birbirleriyle dayanışma içinde olmadığını görüyoruz. Hatta onların Türkiye’nin aleyhinde kararların altına imza attıklarını da görüyoruz.

Gerek kendi meclislerinde gerek Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa siyasetinde etkimizi çok daha belirgin şekilde hissettirmek, ırkçılığa, ayrımcılığa, fırsat eşitsizliğine karşı tek yürek halinde mücadele etmek zorundayız. En önemlisi de, biliniz ki, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, en çok da sizlerin etkisiyle, sizlerin katkısıyla gerçekleşebilecektir. Entegrasyon konusunda hiçbir çekince içinde olmayın. Bulunduğunuz ülkelerdeki vatandaşlarımızın entegrasyonu için çaba harcayın. Ama aynı şekilde asimilasyon karşısında birliğinizden, kardeşliğinizden asla taviz vermeyin. Son Almanya ziyaretimde yine bunu gerek Almanya Cumhurbaşkanıyla, gerekse Şansölyesiyle konuştum. Yine kendilerine aynı şeyi söyledim, ‘Asimilasyona hayır, entegrasyona evet ’.

çünkü ben asimilasyonu bir insanlık suçu olarak görüyorum. Ülkemde yaşayan bir Almanı Türkleştirmek gibi benim bir gayretim olamaz. Ama aynı şekilde Almanya’daki bir Türkü de Almanlaştırmak veya onun kültürüyle onu adeta ruh dünyasını çevirmek gibi bir gayretin içine onların makamları da girmemelidir, giremez. Bu bizim en doğal hakkımız. Şöyle bir mantık olabilir mi? Bir Türk kızı ile bir Türk evlenecek, ‘Almanca biliyor musun, bilmiyor musun?’ Aşkın dili olur mu ya? Böyle bir saçmalık olur mu? Bunu kendilerine söylediğiniz zaman hem gülüyorlar hem de öbür taraftan ‘Yok, kurslara gitsinler’.

Ne kursu be kardeşim? Bunların içinde okuma yazmayı bilmeyenler var. Daha dur bakalım, bunu aşacak ondan sonra onu öğrenecek. Sadece Türkçeyi konuşmasını biliyor. Bırak, kesme önünü. İki aşığı birbirinden ayırmanın ne büyük felaket olduğunu bilmiyor musun? Maalesef bunları bile makasladılar. Bu hala halledilmiş değil, devam ediyor" diye konuştu.

HİÇBİR ÜLKENİN TOPRAĞINDA GÖZÜMÜZ YOK
Türkiye’nin Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın ortasında, çalkantılı bir coğrafyanın merkezinde yer aldığını vurgulayan Erdoğan, “Bu çalkantılı coğrafyaya ek olarak, sınırlarımız dışından ülkemize yönelen terör problemiyle de mücadele ediyoruz" dedi.

Erdoğan, bölgedeki sorunların çözümü halinde, sadece Türkiye’nin değil, bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağına işaret ederek, “Bizim, hiçbir ülkenin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Bizim, Türkiye olarak, hiçbir ülkenin topraklarında, siyasetinde, idari sisteminde asla ve asla gözümüz yok. Ne bölgemizdeki, ne dünyadaki hiçbir ülkeye çıkar kaygısıyla bakmadık ve bakmıyoruz. Bizim için her yerde öncelikli olan insandır. Afganistan’daki çabalarımız tamamen insani kaygıların neticesidir. Somali’ye olan duyarlılığımız tamamen insani kaygıların bir ürünüdür. Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu’ya olan yakın ilgimiz tamamen insani nedenlerdendir. 

Biz, ‘Bağdat’ derken, ‘Kudüs’ derken, ‘Gazze’ derken, ‘Bingazi, Trablus, Sirte’ derken, birileri gibi petrol kuyularını görmüyor, tam tersine orada akan kanı, orada dökülen göz yaşını görüyor ve işte o nedenle sesimizi yükseltiyoruzö dedi. Erdoğan, Suriye’deki olaylar karşısında sergiledikleri tavrın da sadece insani kaygı olduğunu ifade ederek, “Yüzyıllar boyunca beraber yaşamış, birbirini kardeş olarak bilmiş, tanımış halkların, zulüm ve baskı altında inlemesine göz yummayız, sırtımızı çevirmeyiz.

Şunu da buradan açık açık söylemek durumundayım, evet, 9 yıllık süreçte biz Suriye ile çok iyi ilişkiler tesis ettik. Bizzat devlet ve hükümet başkanları, bakanlar düzeyinde çok önemli projelerin altına imza attık. İki ülkenin, iki ülke halklarının refahı için ortak yatırımlar gerçekleştirdik. Suriye halkını ne kadar kardeş bildiysek, Suriye yönetimini de biz o kadar kardeş bildik.

Ancak, 9 yıl boyunca, Suriye yönetimine, reformlar konusunda, demokrasi konusunda, insan hakları konusunda her türlü eleştirimizi kardeşane yaptık, her türlü önerimizi iletmekten de kaçınmadık. Biz, 9 yıl boyunca, bir yandan dünya kamuoyuna, ‘Suriye’nin tecrit edilmemesi, Suriye’nin kazanılması gerektiğini’ ifade ederken, eş zamanlı olarak Suriye’den de reformların sözünü aldık" diye konuştu.

Suriye yönetiminin, reformları yapmakta, verdiği sözleri tutmakta isteksiz ve samimiyetsiz davrandığını söyleyen Erdoğan, Suriye’den yükselen muhalefetin, insanlık dışı yöntemlerle, kan akıtılarak bastırılmak istendiğini anlattı. Erdoğan, “Eğer ortada bir politika değişikliği varsa, bu, Türkiye'nin değil, Suriye'nin politika değişikliğidir.

Suriye, ne Türkiye'ye ne Arap Ligi'ne ne de dünyaya verdiği sözleri tutmamıştır, söz vermiş ama gereğini yerine getirmemiştir, samimi, güvenilir davranmamıştır" diye konuştu.

Konuşmasının ardından Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından Başbakan Erdoğan’a bir tablo hediye edildi.

HABERE YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Siyaset