Soner Yalçın sonunda isyan etti!

"Odatv" davasında tutuklu yargılanan Soner Yalçın, "Yeter artık bizim tutukluluğumuz. Sayın Başbakan soruyor. Biz de bilmiyoruz niye tutuklu yargılandığımızı. Sonuna kadar yargılayın, ama niye tutuklu yargılanıyoruz? Bunun cevabını bulamıyorum" dedi. Dava

Soner Yalçın sonunda isyan etti!

"Odatv" davasında tutuklu yargılanan Soner Yalçın, "Yeter artık bizim tutukluluğumuz. Sayın Başbakan soruyor. Biz de bilmiyoruz niye tutuklu yargılandığımızı. Sonuna kadar yargılayın, ama niye tutuklu yargılanıyoruz? Bunun cevabını bulamıyorum" dedi. 

Davanın tutuklu sanıklarından Müyesser Yıldız ise, "Odatv" davasının, başı sonu belli olmayan "Ergenekon" davasıyla değil, başı sonu belli olan, yine bu mahkemede görülecek olan Cübbeli Ahmet Hoca'nın yargılanacağı davayla birleştirilmesine karar verilmesini talep etti. 

Nedim Şener'in aralarında olduğu grup, davayı protesto etti. 

"Odatv" davasında tutuklu yargılanan Soner Yalçın, "Yeter artık bizim tutukluluğumuz. Sayın Başbakan soruyor. Biz de bilmiyoruz niye tutuklu yargılandığımızı. Sonuna kadar yargılayın, ama niye tutuklu yargılanıyoruz? Bunun cevabını bulamıyorum" dedi. 

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada konuşan tutuklu sanık Soner Yalçın, dava kapsamında kuvveti delil bulunmadığını ve sadece dijital verilere dayandırılarak iddianame hazırlandığını belirterek, dava konusu dijital verilerle ilgili üniversitelere yaptırılan ve dijital verilerin sahte olduğunu belirten bilirkişi inceleme raporlarının bu davada şüphe bile yaratmadığını ifade etti.

"Yeter artık bizim tutukluluğumuz. Sayın Başbakan soruyor. Biz de bilmiyoruz niye tutuklu yargılandığımızı. Sonuna kadar yargılayın, ama niye tutuklu yargılanıyoruz? Bunun cevabını bulamıyorum" şeklinde konuşan Yalçın, şu ifadeleri kullandı: 

"Adalet sisteminin üstünde bir hayalet var. Çünkü bu, akılla çözülmüyor. Bunu akılla çözemezsiniz. Burada Türkiye'nin en önemli ceza avukatları var. Hiçbiri bunu koca hukuk kitaplarına bakarak çözemiyor. Medya çözemiyor. Başbakan veryansın ediyor. Cumhurbaşkanı şaşırdığını söylüyor. Uluslararası kamuoyu da öyle. Konuştuğumuz mesele, bana sorduğunuz şey yazı çizi. Ne bomba var ne silah. Nedir bu yazının bu kadar çok çektiği bu topraklardan? Nedir bu düşünen insanların bu kadar çok çektikleri? 

Bu ülkede bir yanlış anlaşılma var. Demokrasi amaç değildir, araçtır. Halkın özgürleşmesinin aracıdır. Halkı özgürleştiremiyorsanız, orada demokrasi yoktur. En önemli özgürlük de medyanın, basının özgürlüğüdür. Ama maalesef adalet çürüyor. Adalete inanç kalmıyor. Bu davalardan kalmıyor. Bu iddianameyi okuyan bir tane gazeteci demiyor ki, 'evet bunlar suç işlemişler'. İddianamede bile hiçbir şey yok. Biz 1,5 yıldır niye tutukluyuz? Bunun, bu basit sorunun yanıtını kimse bulamıyor. Bu davanın bütün ana damarı TÜBİTAK'tan gelen bir şeye mi bağlı? Üniversite bilirkişileri hiç mi şüpheye yer açmıyor?" 

-"Kamu vicdanı bu davayla son bulmuştur"- 

Soner Yalçın, kamu vicdanının bu davayla son bulduğunu ve vicdanen davayı kazandıklarını belirterek, "Biz uzatmaları oynuyoruz. Geliyoruz gidiyoruz. Tamam, yargılanalım ama niye tutukluyuz? Niye tutuksuz olarak bizi yargılamıyorsunuz? Gazetecileri, yazarları hapse atmak, hiçbir dönemde hiçbir mahkemeye onur vermemiştir" diye konuştu. 

Tutuklu sanıklardan Barış Terkoğlu da, savunmasına bir fıkra anlatarak başladı. 
"Ben karpuz değilim, TÜBİTAK raporunu sürekli Silivri'de bekleyeyim. Bir ülkede en üst düzey bilim kurulu, 6 aydır rapor çıkarmıyorsa o devlet çökmüştür" diyen Terkoğlu, kendi talebine bakılmaksızın iddia makamının bulunan dijital verileri, bilgisayarları bilirkişi incelemesine göndermesi gerektiğini ifade etti. 

Bir dava kapsamında Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan ve "Cübbeli Ahmet Hoca" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'ye, "28 Şubat mı kötüydü, şimdi mi kötü?" diye bir soru sorulduğunu duyduğunu anlatan Terkoğlu, Cübbeli Ahmet Hoca'nın da bu soruya karşılık ellerini kaldırıp, "28 Şubat'ta yaptıklarımdan yargılanıyordum. Şimdi yapmadıklarımdan yargılanıyorum" ifadesini kullandığını öne sürdü. 

-"Lütfen beni yazdığım şeylerle ilgili yargılayın"- 

Bu davanın sanıklarından Yalçın Küçük'ün kendisine haber yazdırmasının söz konusu olmadığını kaydeden Terkoğlu, Yalçın Küçük'ten gelen haberi beğenmediğini ve haberini beğenmediği birisinin kendisine haber yazdırmasının da mümkün olamayacağını aktardı. 

Terkoğlu, "Ben yayımlamadığım haberden dolayı yargılanıyorum.. 'PKK'lı kadınların s.. hayatı' diye yazmış savcı. Seks kelimesini kullanamayan bir savcı, seks yazısını niye yayımlamadığımı bana soruyor. 'Mağdur PKK'lı kadınlar' diyor. O kafayla bakarsanız, insanları niyetlerine göre yargılamaya başlarsanız bu işin sonu yok. Lütfen beni, yazdıklarımın arkasındayım zaten, yazdığım şeylerle ilgili yargılayın" diye konuştu. 

İddianamede, Ergenekon ile ilgili yazılar yazdığı için suçlandığını anlatan Terkoğlu, iddianamede 'Ergenekon' örgütünün kollarının nerelere uzandığının yazıldığını, böylesine büyük bir örgütün elbette her türlü haberleştirilmesi gerektiğini ifade etti. 

"Adalet kişisel hesaplaşma için kullanılmaz" diyen Terkoğlu, "Ergenekon" davası tutuklusu gazeteci Mustafa Balbay ile mektup yoluyla röportaj yapmasının dahi suç sayıldığını, oysa Balbay ile bir televizyon kanalından başka bir gazetecinin özel izin alarak röportaj yaptığı halde suçlanmadığını söyledi. 

Terkoğlu, "Silahın, cebrin, bombanın olmadığı bu davada, kanunlar hiçe sayılarak toplum korkutulmaya çalışılmaktadır. Basına hiza verilmek istenmektedir. İnsanların sessizlikle sağır edilmesi hedeflenmektedir" dedi. 

"Suçlu olduğuma inansam sizden af dilerdim ama suçlu değilim. Hatalı olsam özür dilerdim ama hatalı olduğuma da inanmıyorum" diyen Terkoğlu "Sizden adil olmanız dışında hiçbir beklentim yok" sözleriyle savunmasına son verdi. 

Duruşmada söz alan tutuklu sanıklardan Barış Pehlivan da, Adalet Bakanı'nın açıklamasını yayınlamasının suç olamayacağı, dijital verilerin sahte olduğunu, verilerin kendilerine ait olmadığını öne sürdü. 

Pehlivan, "Bu davanın açılmasını sağlayanların bilmesini isterim ki, bileğimdeki kelepçeyi çözseniz de bağlı tutsanız da, yani dışarıda da olsam, içeride de olsam, boynuma kimsenin tasmasını taktırmayacağım. Çünkü onurlu ve haklı olmak kadar güzel bir şey yok" dedi. 

-Cübbeli Ahmet Hoca'nın davasıyla birleştirilme talebi- 

Davanın tutuklu sanıklarından Müyesser Yıldız da, bilirkişi raporu gelmemesinde TÜBİTAK'in ihmali olduğunu savunarak, kendilerine bedel ödettirildiğini söyledi. 

Henüz hukuken "Ergenekon terör örgütü"nün varlığının ispatlanamadığını ve mahkemenin yazışmalarında 'Ergenekon terör örgütü' yazılmasının ihsas-ı rey anlamına gelebileceğini aktaran Yıldız, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilen yazılara verilen cevaplarda da böyle bir örgütün varlığına rastlanmadığının belirtildiğini hatırlattı. 

Mahkemenin yazışmalarda kullandığı, "Yalçın Küçük ve suç arkadaşları" tanımını da eleştiren Yıldız, "Ben Yalçın Küçük'ün arkadaşı değilim. Birçok görüşüne katılmasam da, o insan birikimdir, emektir, mücadeledir. Değil onun arkadaşı olmak, bilgisinin KDV'si bile olamam. Hadi ben arkadaşıyım diyelim, Ahmet Şık ve Nedim Şener ile ilişkilerini gördünüz. Nasıl arkadaş olabilirler? Ya da Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı hiç arkadaş olabilir mi?" diye konuştu. 

Yıldız, ayrıca "Odatv" davasının, başı sonu belli olmayan "Ergenekon" davasıyla değil, başı sonu belli olan, yine bu mahkemede görülecek olan Cübbeli Ahmet Hoca'nın yargılanacağı davayla birleştirilmesine karar verilmesini talep etti. 
Duruşma, davanın tutuklu sanıklarından eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın savunmasıyla devam ediyor.

HABERE YORUM KAT
Haberlere yorum yapanlar genel kuralları kabul etmiş sayılırlar. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler